Bu açıdan bakınca, yağmur da hüzün gibi bir şey galiba: İlk başta, aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor üzerine dört bir koldan, gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder. Yağmur da hüzün gibi bir şey, yakalandın mı bir kez, azı çoğu yok artık.
Ah, ah... Bu da mı olacaktı sevgili blog okuyucuları? Benim ağzımdan Elif Şafak hakkında olumlu cümleler de mi okuyacaktınız? Elif Şafak'tan artık sadece kişisel olarak mı nefret edebileceğim yani ben? Edebiyatına şöyle gönül rahatlığıyla dil uzatamayacak mıyım? Her neyse lafı uzatmayayım, yavaştan giriş yapayım konuya...
Efendim muhtemelen malumunuz, bendeniz Elif Şafak hanımefendiden pek hazzetmeyen okurlardanım: Son dönem ürünlerini -eser demeye dilim varmıyor artık- adeta bir yeni popçu havasında tanıttığı için kendisini sadece popüler olmak için yazan, edebiyatı bütünüyle ticari bir amaç uğruna kullanan bir yazar olarak görüyorum; sık sık adının karıştığı intihal iddialarına da artık bir nebze olsun şaşırmıyorum. Siyasi konulardaki politik ve hatta yaltakçı tavrı da cabası... Ancak iş kendisinin edebiyatına geldiğinde, Aşk isimli kitabına şöyle bir göz atmam ve bir kaç makalesini okumam dışında hiçbir tanışıklığımız olmadığından mütevellit ağzımı kapatır(d)ım. Okumadığı bir yazarın kalemi hakkında atıp tutacak kadar kendini bilmez değilim çok şükür. İşbu sebeple tüm önyargılarımdan sıyrılıp, sadece okuduğum materyale odaklanarak ve yazarını unutarak okudum Baba ve Piç'i. Önyargılarımdan sıyrıldım dediğime bakmayın tabi, içten içe hafif bir huysuzluk yok değildi; hatta bu durum sanırım beklentilerimi oldukça düşürmeme vesile oldu ki şaşırtıcı bir şekilde oldukça beğendim kitabı.
Baba ve Piç tam anlamıyla aşure gibi bir kitap. Konunun ana hatlarını Türk ve Ermeni asıllı iki aile üzerinden bu iki milletin yüz yıllık geçmişinin incelenmesi oluştursa da aile dinamikleri, birey özgürlüğü, varoluş felsefesi, Türkiye'de kadın olmak ve benzeri konular da zaman zaman ele alınmış. Tüm bu konu kalabalığının yanı sıra Şafak'ın entelektüel birikimini okurun gözüne sokma çabasıyla müzikten resme, heykelden tiyatroya pek çok konuda olay akışının anına uygun betimlemeler, benzetmeler ve anlatımlar yapması bu aşure kalabalık ve karışıklığını oldukça pekiştirmiş. Aşurenin hikayede görece önemli bir yere sahip olması ve kitaptaki bölüm isimlerinin aşure malzemelerinden oluşması da bu benzetmeyi yapmamda bir etmen elbette. Kurgu ve olay örgüsü açısından yeni ufuklar, engin denizler sunmasa da vasatın üstünde bir iş çıkarttığı söylenebilir Elif Şafak'ın. Zorlama tesadüfler ve zorlama sürprizler gerçekçiliğin kaybına yol açmış, etkileyici bir final yapma çabası da oluşturulan gerçekçi dünyayı oldukça hasara uğratmış.
Efendim muhtemelen malumunuz, bendeniz Elif Şafak hanımefendiden pek hazzetmeyen okurlardanım: Son dönem ürünlerini -eser demeye dilim varmıyor artık- adeta bir yeni popçu havasında tanıttığı için kendisini sadece popüler olmak için yazan, edebiyatı bütünüyle ticari bir amaç uğruna kullanan bir yazar olarak görüyorum; sık sık adının karıştığı intihal iddialarına da artık bir nebze olsun şaşırmıyorum. Siyasi konulardaki politik ve hatta yaltakçı tavrı da cabası... Ancak iş kendisinin edebiyatına geldiğinde, Aşk isimli kitabına şöyle bir göz atmam ve bir kaç makalesini okumam dışında hiçbir tanışıklığımız olmadığından mütevellit ağzımı kapatır(d)ım. Okumadığı bir yazarın kalemi hakkında atıp tutacak kadar kendini bilmez değilim çok şükür. İşbu sebeple tüm önyargılarımdan sıyrılıp, sadece okuduğum materyale odaklanarak ve yazarını unutarak okudum Baba ve Piç'i. Önyargılarımdan sıyrıldım dediğime bakmayın tabi, içten içe hafif bir huysuzluk yok değildi; hatta bu durum sanırım beklentilerimi oldukça düşürmeme vesile oldu ki şaşırtıcı bir şekilde oldukça beğendim kitabı.
Baba ve Piç tam anlamıyla aşure gibi bir kitap. Konunun ana hatlarını Türk ve Ermeni asıllı iki aile üzerinden bu iki milletin yüz yıllık geçmişinin incelenmesi oluştursa da aile dinamikleri, birey özgürlüğü, varoluş felsefesi, Türkiye'de kadın olmak ve benzeri konular da zaman zaman ele alınmış. Tüm bu konu kalabalığının yanı sıra Şafak'ın entelektüel birikimini okurun gözüne sokma çabasıyla müzikten resme, heykelden tiyatroya pek çok konuda olay akışının anına uygun betimlemeler, benzetmeler ve anlatımlar yapması bu aşure kalabalık ve karışıklığını oldukça pekiştirmiş. Aşurenin hikayede görece önemli bir yere sahip olması ve kitaptaki bölüm isimlerinin aşure malzemelerinden oluşması da bu benzetmeyi yapmamda bir etmen elbette. Kurgu ve olay örgüsü açısından yeni ufuklar, engin denizler sunmasa da vasatın üstünde bir iş çıkarttığı söylenebilir Elif Şafak'ın. Zorlama tesadüfler ve zorlama sürprizler gerçekçiliğin kaybına yol açmış, etkileyici bir final yapma çabası da oluşturulan gerçekçi dünyayı oldukça hasara uğratmış.
"Tüm bu saydıklarına rağmen hala neyini beğendiğini söylüyorsun bu kitabın?" diye soracak olursanız cevabım geriye elde kalan tek unsur olacaktır; dili. Şafak, öyle etkileyici bir dil kullanmış ki kitapta, az sonra değineceğim üzere esasında bir çeviri olmasına rağmen, akıcılığını yitirmeden edebi bir çizgi tutturmayı başarmış. Basite kaçmadan akıcı bir üslup oluşturmanın oldukça zor bir başarı olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple her türlü olumsuzluğa rağmen beğendiğim bir kitap olarak değerlendirebilirim Baba ve Piç'i.
Şafak hanımefendi, niyeyse, kitabı İngilizce olarak kaleme almış. Daha sonra Aslı Biçen tarafından Türkçeleştirilmiş eser. Metne son hali yazar ve çevirmenin ortak çalışmasıyla verilmiş. Bu durum okumayanlar için kitabın sürprizini bozmak istemediğimden detaylara giremeyeceğim bir şekilde kurgu açısından esaslı bir handikap oluşturuyor esasen, bunun yanı sıra nadiren de olsa kimi ayrıntılar göze batmıyor değil ancak buna rağmen bir okur olarak kitabın dilinden oldukça memnun kaldığımı tekrarlıyorum. Söylediğim gibi, beklentilerimi fazlasıyla düşürmüş olmam da bu duruma etki etmiş olabilir.
Kitabın içeriğini bir kenara bırakırsak, Elif Şafak kitabın yayımlandığı 2006 yılında TCK 301'den yargılanmış. Böyle bir maddenin yersizliği ve işgüzar hukukçular tarafında fazlasıyla suistimal edilişi gerçeği bir kenara, Baba ve Piç'de iddia edildiği gibi herhangi bir hakaret mevzu bahis değil aslında. Dava için başsavcılığa verilen dilekçedeki cümleler bariz bir art niyetle, cımbızla seçilmiş; hem Türk hem Ermeni cephesi açısından konuyu anlatmaya çalışan Şafak'ın, diasporada yetişen Ermeniler'in bakış açısını anlatmak için karakterlerinin ağzından yazdığı cümleler hakaret unsuru sayılarak dava açılmış. Dünyada da büyük yankı uyandıran dava yine aynı yıl beraat ile sonuçlanmış, daha fazla yoruma gerek yok diye düşünüyorum.
Son olarak benim de okumuş olduğum Metis Yayınları baskısının yarılmış bir narı gösteren kapağından söz etmek istiyorum: Öncelikle nar bereketi temsil eden müşterek bir simge olarak hem Türk hem de Ermeni kültüründe önemli bir yere sahip. Bereket, bir şekilde doğurganlıkla da alakalı olduğu için kapaktaki fotoğraf kaçınılmaz olarak vajinayı akla getiriyor. Bunun yanı sıra kitabın bir yerinde Osmanlı, çok kültürlülüğüne atıfla, yarılmış ve tüm taneleri ortalığa dağılmış bir nara benzetiliyor. Farklı etnik grupları içinde barındıran bir yapı ve zaman içerisinde bu etnik grupların birbirlerinden ayrı düşmüş olmasından yola çıkılırsa kapaktaki nar tanelerinin henüz dağılmamış olması, hala müşterek bir uzlaşma noktası bulunabileceği yönünde bir mesaj da içeriyor. Velhasıl kelam sade ama etkileyici bir kapağa sahip bu eski basım: Hem estetik hem de kitabın temel noktalarıyla kusursuzca uyuşuyor. Doğan Kitap'ın sonraki basımlarında bu başarı maalesef bulunmuyor.
Sonuçta tek kitapla bu çıkarımı yapmak ne derece doğru olur bilemiyorum ancak zevkine ve fikrine güvendiğim pek çok okurun da bu konuda hemfikir olduğunu göz önüne alırsak; Elif Şafak, son dönem işleri görmezden gelindiğinde kariyerine başarılı bir edebiyatçı olarak başlamış sonrasında kapitalizmin daha doğrusu paranın cazibesine yenik düşerek popüler kültür ögesi olmayı amaç edinmiş ve başarmış bir yazar olarak karşımıza çıkıyor.
Baba ve Piç - Elif Şafak, Metis Yayınları - 376 s.
Merhaba, E. Şafak'ın son dönemdeki iticiliğinden ve pazarlamacı zihniyetinden kitabın etkileyici diline, hakaret unsuru içermediği düşüncesinden Doğan Kitap'ın başarısız ikinci kapağına, zorlama tesadüflerden narın benzediği uvza kadar tüm fikirlerinize katılıyorum :)
YanıtlaSilEski kitaplarını severek okumuştum bu 'ak'laşan ablanın. Ama artık okumuyorum...
Sevgiler..
Pek çok okurla hemfikir olduğumuzu görmek şahane sahiden, hemen her bilinçli okur kendisindeki bu "garip" değişimin farkında ve prim vermiyor. Darısı tüm okurların başına =) Benden de sevgiler...
SilAşk kitabını severek okumuştum.Ardından siyah süt romanını okudum,okumaz olsaydım:)Ben de pek hazzetmiyorum aslında.Bu kitap listemde vardı okuyacağım.Tanıtım için teşekkürler...
YanıtlaSilYazıda da dediğim gibi Aşk'tan önceki kitapları için müşterek bir "Evet, güzel kitaplar" yargısı mevcut. Popüler kültür ögesi olma tutkusu edebi yönüne ciddi zarar vermiş anlaşılan Şafak'ın. Okuduktan sonra yorumunuzu merak ediyorum. Yorum için ben teşekkür ederim =)
SilAşk dışındaki bir kitabını okumadım.
YanıtlaSilOkumama sebeplerimi çok sevdiğim bi' blogger twitter'da özetlemişti:
''Canim benim nolcak senin bu halin elifcim :(''
''Her konuyu nasil gocebe dogu bati arasinda sikismis ruhuna getiriyor anlayan varsa bana da anlatsin.''
''Pergel gibiyim bi ayagim hep istanbulda sabit diger ayagimsa dunyanin cesitli yerleriasdghhkkvfddjkn.''
''Bi de soylesilerde hakkinda yapilan iyi yorumlara eyvallag deyip elini göğsune koymasi var ki ona hic girmiyorum arkadaslarim :(''
Kolay kolay okumam, okunacak bi' kitabım kalmazsa, belki...
Hahahaha, tweet'lere çok güldüm ya hu! Hele o "eyvallah" meselesi efsaneymiş sahiden, bilmiyordum =) Yani, pek bir şey kaybetmezsin okumayarak Sittirella, ona kadar okunacak çok kitap var sahiden =)
SilBelki de bazı yazarları, onların hakkında hiç bilgi sahibi olmadan okumak ve eserlerini o şekilde değerlendirmek gerek. Özellikle ingilizceden çeviri olup'da buna rağmen bu kadar akıcı bir dile nasıl sahip olabiliyor bu kitaplar diye çok merak etmiş, ''AŞK'' ı karşılaştırmak amaçlı, ingilizce kitabını aramış fakat bulamamıştım. ''Aşk'' ve ''Mahrem'' kitapları ile birlikte Elif Şafakın bende geride bıraktığı büyülü dünya malesef ki ''iskender'' ile yıkıldı, Babam ve Piç'i okumadım lakin popüler kültüre kendini bu denli kaptırmış bir yazarın bundan sonra, eski kitaplarında ki büyüyü tekrar yakalayabileceğine inanmıyorum, en azından maddiyattan sıyrılıp kendini tekrar farklı bir ruh dünyasına teslim edebilen insanın, herşeye rağmen bir daha eski kelamlara karışabileceği büyük bir yalandır bana göre..
YanıtlaSilKeşke mümkün olsa herhangi bir fikir sahibi olmadan, olumlu ya da olumsuz önyargılara kapılmadan bir kitabı okuyabilmek ve öyle fikir edinmek... Maalesef günümüz şartlarında ne kitap evlerindeki reklamlar ne de sosyal medya buna imkan bırakıyor.
SilAkıcılık konusu dediğiniz gibi sahiden ilgi çekici; çevirmen başarısı mı yoksa yazarın müdahaleleri mi bu başarıyı sağlıyor? Bilemiyorum.
Aynı soru benim de aklıma gelmişti: "Şafak, silkinip kendine gelse yeniden eski başarısını tutturabilir mi?" Benim de yanıtım "çok zor" olmuştu. Ancak yine günümüz şartları göz önüne alındığında, rüzgarın yönüne göre yapılan köklü değişimler yine de açık bir kapı bıraktırıyor bu konuda. Bekleyip göreceğiz...
Elif Şafak hakkındaki fikirlerimi az biraz biliyorsun zaten. Seninkilerden farklı değil. Doğan Kitap öncesi ve sonrası bambaşka olduğunu herkes söylüyor. Herkesi geçtim hocalarım bile aynı fikirde. Okumadan ancak bu kadar yorum yapabiliyorum. :) Neyse ki sen ön yargılarından kurtulup okuyabilmişsin. Darısı başıma. :)
YanıtlaSilSahiden dedikleri doğruymuş! =) Haydi darısı başına, gerçi dediğim gibi ona kadar okunacak çok şey var ama bu merak denen meret çok fena =)
Silöncelikle yazınızın büyük bölümüyle benim düşüncelerim öyle örtüşüyor ki, ben de elif şafak'a karşı temkinliydim hatta baba ve piç'e kaşı daha da temkinliydim.. aşk la başladı tanışmamız ve ardından baba ve piç ile devam etti. elif şafak'ın dili, kurduğu uzun cümleleri çok seviyorum.. bu arada paylaştığınız ilk paragraf benim de not aldıklarımdan...
YanıtlaSilbana da beklerim...
http://kitaplarimolmadanasla.blogspot.com/2012/03/merhabalar-sevgili-kitapsever-dostlar.html
Elif Şafak'ın Metis Yayınları ve Doğan Kitap'tan çıkan kitaplarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor diye düşünüyorum. O geçiş anında bir şey olmuş kendisine. Ne olmuşsa bence iyi olmamış...
YanıtlaSilSonraki dönem kitaplarınyla göz atmak ve hatta "çamur atmaktan" başka bir etkileşime girmeyi düşünmüyorum tam da bu sebepten =)
SilTelefonumla bloğunuzda Tanpınar yazısı ararken rastladım bu yazıya:) Elif Şafak i Aşk kitabı ile tanıdım, sonra Mahrem, Pinhan, Baba ve Piç i okudum... Acik söylemek gerekirse Tanpınar okuyana kadar Aşk öncesi kitapları beni gerçekten etkilemişti. Özellikle romanlarinda fazla karakter olması dili etkili kullanması hoşuma gidiyordu. Ama Tanpınar okuyunca bütün bunlar taklit gibi gelmeye başladı bana. Siz ne düşünürsünüz bilemiyorum:) Eski Elif Şafak sevenlere Tanpınar okumalarını tavsiye ederim! Bu Tanpınar aşki bende çok taze:) Ama geç kalmış bir aşk sanırım:(
YanıtlaSilAçıkçası iki yazarı da kıyaslama yapacak kadar çok okumadım henüz, yazıda söylediğim gibi daha fazla Elif Şafak okumayı düşünmesem de, Tanpınar okumaya devam edeceğim açıkçası. Böyle bir yorumu ilk kez duydum gerçekten, oldukça da enteresan geldi =) Yeri geldiğinde soracağım çevremdeki insanlara da bu kıyaslama hakkındaki düşüncelerini, teşekkür ederim.
SilGeç kalmışlık hissinin olması aslında Tanpınar'ın ne kadar iyi olduğuna delalet; geç olsun da güç olmasın diyelim biz de en iyisi =)
Yazınızı "evet, aynı fikirdeyim" diye konuşa konuşa okudum.Sonra yorumları da okuduğum üzere -çevremde de gördüğüm gibi- çoğu okurun bu düşüncede olduğunu anladım.
YanıtlaSilElif Şafak testiyi akarken dolduracaksın felsefesine sığınmış bir yazar oluverdi DK'da.
Başarısını bir bakıma "daha fazla para-populerlik-iktidar yakınlığı" na değişiverdi.
Elbette bu bir tercihtir ancak ufacık bir fikir kırıntısı sunabilseydim yapma derdim.
O güzel dil, plaj çantası aksesuarı oluverdi.
Ne kötü!
Benim de en çok merak ettiğim unsurlardan birisi; çevresinden hiç mi kimse "N'apyırosun sen? Niye böyle oldun?" demiyor bu kadıncağıza acaba? Dediğiniz gibi, kendi tercihi, saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil