Müzibiyat #17

Biz aslında ne kadar kalabalıkmışız, biz aslında nasıl da özlemişiz birbirimizi... Tarihin, yaşanmışlıkların, en çok da işine öyle gelenlerin oyunlarının etkisiyle nasıl da uzaklaşmışız birbirimizden.

Dört insan canını kaybetti, onlarca insan kalıcı travmaya uğradı, binlercesi yaralandı. Siyaset sahnesinde gücün, her şeyden ama en çok da insan hayatından bile daha önemli olduğuna bir kez daha şahit olduk. Acımız bakidir, yaşananları biz unutsak tarih unutmayacak; gün gelecek, adalet tecelli edecektir. Yegane temennim bu yöndedir.

Hayatın cilveleri hakkında ahkam kesecek değilim ancak insanoğlunun başına ne gelirse gelsin elbet yaşamaya devam etme arzusu her daim şaşırtıyor beni. "Hayat devam ediyor" klişeleşmiş bir kalıptan ziyade iki kere ikinin dört etmesi kadar net bir yargı. Dolayısıyla bir mühlet ara verdiğimiz edebiyat ve blog yolculuğuna kaldığımız yerden değil belki ama  vardığımız yerden devam etme vakti geldi de geçiyor...

Gezi direnişinin edebiyatı nasıl besleyeceği, ne şekilde etkileyeceğini merak ededuralım; direnişteki edebiyat izleri uzun süre yer edecek hafızalarımızda. Yaratıcılığın doruğa çıktığı duvar yazıları, sloganlar bir yana polise kitap okuyan eylemciler, Gezi Kütüphanesi gibi oluşumlar gerçek gücün şiddetten geçmediğini kanıtlar nitelikte. Hele direnişle örtüşen kimi şiirlerin, kimi dizeleri yok mu? Harikulade!

Mor Külhani - Ece Ayhan

Yerçekimli Karanfil - Edip Cansever

Hasan Hüseyin Korkmazgil imzalı "Haziranda Ölmek Zor", Cemal Süreya'nın "Park" şiiri ve daha nicesi örnek gösterilebilir. Tüm hepsi bir yana; direnişle -hele ki ilk günleriyle- örtüşen şiir Nazım Hikmet'in Ceviz Ağacı'dır benim gözümde: İçerisinde ağaç, park ve polis geçen -bildiğim- tek şiir... 

Cem Karaca'nın enfes yorumu şiiri iki kat güzelleştiriyor. Selam olsun cümle direnişçiye, iyi dinlemeler!