Hakan Günday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hakan Günday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday

Bendeki erken yükselişin ve daha hayatın yeni öğrenilmesi gereken yaşta bu noktaya varmış olmamın nedenini bilmiyorum. Belki de ben dünyadan daha hızlı döndüm. Hepsi bu.
Hakan Günday'ın ilk romanı Kinyas ve Kayra, tek kelimeyle "enteresan" bir kitap. Sevip sevmediğime karar veremedim bir türlü; sağlam bir felsefi altyapıya mı sahip yoksa "ergen edebiyatı" diye nitelendirilen anarşist, nihilist söylenmelerin cirit attığı bir kitap mı anlayamadım.

Öncelikle fikri olmayanlar için kısaca kitabın konusuna değinirsem; Günday iki karakterin, Kinyas ve Kayra'nın varoluş felsefesi üzerine düşüncelerini temel alarak maceralarla süslenmiş bir öykü anlatıyor. Karakterlerin Afrika'da başlayıp Türkiye'ye uzanan -klişe bir deyimle- şiddet, uyuşturucu, seks, alkol ve kumar dolu hayatlarında bir mana aradıkları yolculuğun güncesi şeklinde tasarlanmış kurgu. İki karakterin kaleminden okuduğumuz hikaye boyunca, Kinyas ve Kayra'nın sık sık kendilerini arayışlarına şahit oluyoruz. 

Kitabın zaman zaman bende bıraktığı izlenim şöyleydi: "Dünyaya kafa tutabileceğinize inandıran ve daha da önemlisi yazmaya teşvik eden bir roman." Sahiden de, karakterleri tanıyıp, düşünme şekillerini benimsemeye başladığımda -okuduklarından az çok etkilenen bir okuyucuyum da üstelik- kendimi giderek kitaba kaptırmıştım. Ancak bazen de durup "Bu ne şimdi? Buna alenen 'edebiyat parçalama' derler!" diye düşünmeden de edemedim.

Kitap hakkında vardığım son kanaat ise şu oldu: Sayısı pek fazla olmayan "düşünen adamlardan" biri olan Günday, sık sık yaşadığı monologları sürekli not almış. "Neden yaşıyoruz?"dan tutun da, "Matematik gerçekten var mı?"ya kadar pek çok konuda yaptığı farazi tespitleri de yeri geldikçe hikayenin içerisine yedirmeye çalışmış. Yukarıda sözünü ettiğim "Felsefi mi konuşmuş, edebiyat mı parçalamış?" çelişkisine düşme sebebimse, bu birbirinden bağımsız yorumların bazılarının anlamlı, bazılarınınsa zorlama gelmiş olması.

Bunları düşünürken öğrendim ki; Hakan Günday kitabı lise ikiye gittiği yıllarda yazmaya başlayıp, üç-dört yıllık bir süreçte tamamlamış. Bu da tamamen kafamdan uydurduğum tezimin bir yerde doğruluğuna delalet ediyor sanıyorum ki. Bu süreçte yazarın sadece edebi yönü değil, düşünsel dünyası da gelişmiş olmalı ki ergen edebiyatı ile felsefi diyalektik tadını aynı anda yakalamayı başarmış kitapta!

Kitabın yazılış süreciyle ilgili tespit girişimlerimi bir kenara bırakacak olursak, tasvirlerde çok farklı karakterler olarak anlatılan Kinyas ve Kayra'nın, kalemleri arasında bir fark olmayışı beni biraz hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. Biri uzun cümleleri seven, dilini kullanmayı çok iyi bilen bir karakterken; diğeri Türkçe'ye o kadar da yatkın olmayan, başarısız bir edebiyatçı olarak tanıtılıyor. Ancak iki karakterin yazdıklarını okurken böyle bir ayrımı fark etmek mümkün olmuyor, yazılanların bir kalemden çıktığı bariz bir şekilde fark ediliyor. Bu noktada, Günday'ın iki farklı karaktere bürünme konusunda başarısız olduğunu düşünmemek elde değil maalesef. Öte yandan, kitap boyunca çizgi filmlerden, romanlara; müzisyenlerden, oyunculara; felsefi akımlardan, siyasi başlıklara pek çok konuda yapılan incelikli göndermeler, fark edildikleri ölçüde okumayı keyifli hale getiriyorlar.

Velhasıl kelam; Kinyas ve Kayra sevenlerinin taptığı, sevmeyenlerinin tiksindiği kadar keskin özelliklere sahip bir kitap değil bence. Yeraltı edebiyatının getirdiği aşırılığı göz ardı edersek, sıradan bir roman olarak nitelendirebiliriz. Bir de devirmeseydi Hakan Günday cümleleri, çok daha güzel olabilirmiş kitap ama... 
Kinyas ve Kayra - Hakan GündayDoğan Kitap - 567 s.

Az - Hakan Günday

"Anne" diye sayıkladı Derdâ. “Seni bir daha göremeyeceğim”"Olur mu öyle şey? Geleceğim ben yanına. Önce sen bir git, ben sonra geleceğim"Doğru söylüyordu. En azından doğru söylediğini düşünüyordu. Çünkü dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızla yakalanılan hastalığına sahipti: Umut.
Hakan Günday ismini sık duymaya başladığımdan, yazarın ilk kitabı Kinyas ve Kayra'yı en kısa zamanda okumayı istiyordum ki, son kitabı Az elime geçince dayanamadım ve Günday kitaplarına böylece başlamış oldum.

Az, tokat gibi başlayan bir kitap. Her şey yolunda giderken ana kahramanın birden kendini vurduğu sahneler olur hani kimi kara filmlerde, öyle bir etkiyle başlıyor, sayfalar boyunca da bu etkisinden kurtulamıyorsunuz. On bir yaşında bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen korucu kızı Derdâ ile aynı yaşta, mezarlıkta su taşıyarak para kazanmaya çalışan Derda'nın hayatlarının, aslında birbirlerinin hiç farkında olmadan ne kadar birbirine bağlı olduğuna ve nasıl kesiştiğine şahit oluyorsunuz.

Hakan Günday şiddetin dilini çok iyi aktarmış. İşi ajitasyona dökmeden ancak tüm gerçekliğiyle yüzümüze çarpmayı öyle iyi başarmış ki, okudukça gazetelerin yürek burkan 3. sayfa haberlerini mumla arar oluyorsunuz. Derdâ'nın başına gelenler bir nevi çekilebilecek çilenin şahikasını oluşturuyor; artık daha fazlası olamaz dedikçe daha fazlası oluyor ve bir tek acındırmaya yönelik satıra rastlamamanıza rağmen kendinizi Derdâ için hatta gerçek hayattaki Derdâlar için üzülürken buluyorsunuz.

Derda'nın hayatını okumaya başladığımızda ise, Hakan Günday'ın Oğuz Atay'a gösterdiği saygı duruşuna tanık oluyoruz. Oğuz Atay'ın -yaşarken- değerinin bilinmemesini kafasına takan Derda'nın başından geçenler, yavaş yavaş kahramanlarımızın hikâyelerinin de çakışmasının temelini atıyor.

Genel hikâyenin neredeyse omurgasını oluşturan Oğuz Atay ve yapıtlarının sıkça adının geçmesi dışında, Çalıkuşu benzetmesi, Requiem For A Dream göndermesi gibi, çağdaş kültürel ögelerden bahsedilmesi de hikayenin gerçekliğine olumlu yönde katkı sağlıyor. Bu söylediğime bakıp, Oğuz Atay'ı okumadan bir şey anlamayacağınız izlenimine kapılmayın; kendisini ne kadar tanıdığınızın, eserleri, yaşamı hakkındaki bilginizin hiç önemi yok.

Kitabın diline gelirsek, böylesi karanlık bir romandan, karmaşık bir olay örgüsünden beklenmeyecek bir sadeliğe sahip. Okurken, yazarın "içinden geldiği gibi" yazdığı yönünde bir intiba bırakıyor: Cümle yapısını tekrar tekrar kontrol etme ihtiyacı duymadan, "edebiyat parçalamaya" uğraşmadan, sade ve net. Başta belirttiğim, şiddeti aktarmadaki başarısında bu tavrın rolü büyük. Kitabın sertliğinin getirisi olarak bolca küfür içeriyor olduğunu da belirteyim.

Netice olarak, Türk romancılığı adına emin adımlarla ilerlediğini gözlemlediğim, Hakan Günday'dan beklentilerim büyüdü bu kitapla birlikte. Sırası geldikçe diğer kitaplarını da okuyacağım ve beğenip yeni kitaplarını beklemeye başlayacağımdan neredeyse şimdiden emin gibiyim.

Az - Hakan GündayDoğan Kitap/Roman Dizisi - 360 s.