Müzibiyat #10

Bu müzibiyat gönderisinde, daha çok şarkı kimliği bilinen bir eserle karşınızdayım!

Sanırım çoğunluk Yeni Türkü'nün Yeşilmişik isimli şahane parçasını biliyordur ve yine sanıyorum ki aynı çoğunluk bu şarkının sözlerinin aslında Can Yücel imzalı Suda şiiri olduğunu bilmiyordur?

Grubun aynı isimli Yeşilmişik albümleri aslında baştan sonra müzibiyat gönderilerine konu olabilecek bir niteliğe sahip; albümdeki şarkıların sözleri hep şairlere ait. Murathan Mungan, Turgay Fişekçi, Edward Estlin Cummings, Lale Müldür gibi pek çok şairin şiirleri şarkılaştırılan albümün yayın yılıysa 1988. İlerleyen zamanlarda sık sık başvuracağım bir albüm anlayacağınız...

Anlamını yorumlaması oldukça zor bir şiir olan Suda hakkında düşüncelerinizi yorumlarda görmek temennisiyle, iyi dinlemeler dilerim!

SUDA

Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık
Tutmuşum, tutmuşum ellerinden senin
Düşmüşüz yavaşça, bir sakin derenin
İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık

Balıklar gibiymiş, sessiz ve karanlık
Yüzermiş saçların, yüzermiş nefesin
Susarmışız öyle, bir sâkin derenin
İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık

31. İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı veya Kısaca TÜYAP

Etkinliğin ismi bu kadar uzun olunca insanlar ister istemez daha kısa bir söylem arayışına giriyorlar; bahsi geçen durumda da "kitap fuarı" bile uzun geldiğinden, fuar alanının adı TÜYAP (ki merak edenler için açılımı "Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş" imiş) etkinlikle bütünleşiyor ve bir hafta boyunca "TÜYAP aşağı, TÜYAP yukarı" sohbetlerine tanıklık ediyoruz. Bu sene 31.si düzenlenen İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı 17-25 Kasım tarihleri arasında gerçekleşti ve ben fuara dair anılarımı  yazabilme fırsatını ancak buluyorum! (Önceden uyarmış olayım; yazı oldukça kişisel bir içerikle, hatırat tadında ilerleyecek...)

Önce ganimetlere genel bir bakış:

Artık herkesçe malum olan meseleleri irdelemeyeceğim: Evet, fuar alanı çok uzak; evet, dişe dokunur herhangi bir indirim mevcut değil; evet, çok kalabalık. Standına göre değişiklik gösteren meseleler de baki; konuya hakim olmayan, güler yüzden bihaber görevliler, zengin yayınevlerinin devasa stantlarına karşılık küçük yayınevlerinin küçücük stantları... Tüm bu olumsuzlukların devam etmesine, hiçbir şekilde düzeltme çabası gösterilmemesine rağmen yine de severek ve çok zevk alarak gezdiğim bir fuar oldu, özellikle bu sene. 

Tabiri caizse dersime iyi çalışıp gittiğim için de böylesi bir keyif yakalamış olabilirim: Okunacaklar listemden almayı planladığım kitapları işaretleyip, fiyatlarına dair kısa bir ön-araştırma yapmış, katılabileceğim konuşmaları kaydetmiş, mutlaka uğrayacağım yayınevlerini belirlemiştim.

Öncelikle belirtmek isterim ki kendimi en kötüsüne hazırlamama rağmen -üstelik yağmur da yağıyordu- oldukça rahat bir yolculukla ulaştım fuar alanına. Metrobüs sakin ve yollar açıktı. Yanımda çok sevdiğim bir insanın da bulunmasından olsa gerek, yolculuk adeta keyifliydi bile diyebilirim. Erken yola çıkmış olmamızın etkisi de büyüktür muhtemelen bu durumda.

Alana ulaşır ulaşmaz ilk iş Radikal Kitap Standına uğradık. Fuar öncesi Facebook sayfalarında, stantta check-in yapanlara hepsiburada.com'dan kitap hediye edeceklerini duyurmuşlardı ve benim için bu fırsat kaçmazdı! Biz dandik telefonlarımızla meseleyi halletmek için cebelleşirken fuar görevlisi hanımefendi, sağolsun, çok yardımcı oldu, hatta devasa montlarımızı standın dolaplarından birine koymamıza bile müsaade etti -ki tüm gün yanımızda taşımak zorunda kalmadık. 
İşin aslı ilk aşamada "formaliteden" hediyeler beklemekteydim, neticede promosyon amaçlı bir girişimdi ancak öyle alternatifler çıktı ki karşımıza bu işin peşini bırakmamıza olanak kalmadı. Az sonra izah edeceğim çabalar sonucunda hediye kitaplarımıza kavuştuk -ki eminim siz de bayılacaksınız:  
J.R.R Tolkien - Bitmemiş Öyküler
Zülfü Livaneli - Edebiyat Mutluluktur
Check-in yapma işini telefonlarımızdan beceremeyince kamuya açık bir bilgisayar aramaya koyulduk. Ne soracak bir görevli ne de öyle bir bilgisayar bulabildiğimiz için soluğu sorumuzun cevabını bilme ihtimali yüksek olan ON8 Kitap'ın standında aldık. Daha önce kendisi olduğunu bilmeden twitter'dan diyalog kurduğum Yayın Koordinatörü Aslı  Tohumcu stanttaydı; kendisiyle tanıştık, henüz ziyaretçilerin kalabalıklaşmamasını fırsat bilip uzun uzun sohbet ettik. Bu esnada o da sağolsun, işimizi kendi bilgisayarından halletmemizi sağladı. Söz blogger'lıktan açılınca henüz yeni yayımlandığını söyleyebileceğim Mavi Kirazlar Serisi'ni de hediye ettiler, okuduktan sonra hakkında yazma sözü karşılığında. Bu vesileyle sözümü tez vakitte yerine getireceğimi  belirtip, tekrar teşekkürlerimi sunarım kendilerine.

Ardından özgürce dolaşmakta serbesttik! Bir kaç stant gezip, bir kaç kitabın fiyatlarını öğrendikten sonra saatlerimiz biri çeyrek geçeyi gösterirken yine ON8'in düzenlediği "budevirdeedebiyatın@gençlerlearasınasıl" başlıklı söyleşisine katıldık. Merak eden olursa; söyleşinin detayları hakkında kaleme aldığım yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.


Söyleşi çıkışı daha önceki tecrübelerime dayanarak yemek sırası beklemenin ne menem bir illet olduğunu bildiğimden yanımızda getirdiğimiz nevaleye gömüldük. Söyleşi ve yemek faslı sabahki koşuşturmanın yorgunluğunu aldıktan sonra stant stant gezmeye devam ettik.
Elbette fuar boyunca bedava kitaplarla (söylemesi bile güzel değil mi?) idare edecek değildik.  Sonraki ganimetlerin uzun uzun anlatacak birer öyküsü yok, hemen maddeleyeyim o yüzden: 

Selçuk Altun'un elimde bulunan Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca isimli kitabının öncesi Yalnılık Gittiğin Yoldan Gelir. Dolayısıyla ikincisini okuyabilmek için önce birincisini almam gerekiyordu, Sel Yayıncılık'tan ganimetlere eklenen bir kitap oldu. 
Buradaki yazıda ilgimi çeken Arthur Schopenhauer imzalı Eristik Diyalektik uzun süredir alınıp da okunacaklar listesindeydi, layığını buldu sonunda, yine canım Sel Yayıncılık'tan.
Alınacaklar arasında hiç önceliği olmayan  Steinbeck'in klasikleşmiş eseri Fareler ve İnsanlar, Sel'den yayınlandığını görünce alıverdiğim bir kitap oldu. 

Fantastik ve bilim-kurgu edebiyatıyla aram iyi olsa da Stephen King'i sevmiyorum. Benim okuma hızımdan daha seri kitap yazan bir adamı sevmem söz konusu değil zaten. İster haset deyin, ister çekememezlik. Dolayısıyla Kara Kule Serisi'nin ikinci kitabı Üç'ün Çekilişi'nin ganimetlerde yer alma sebebi ben değil, sevgili sevdiceğimdir.



Ömer Hayyam'a olan ilgi ve merakımı İş  Bankası Kültür Yayınları'nın yayımladığı "Dörtlükler - Rubailer- " ile perçinlemek istiyordum, rastlayınca aldım. 
Okumak istediklerim arasında bulunan William Golding imzalı Sineklerin Tanrısı'nı da sevgili gölgeliyol'un fuar ganimetlerinde görünce almaya karar vermiştim. Hatta yine aynı şekilde Otomatik Portakal'ı da alacaktım ancak ikinci kez uğradığımda tükenmişti maalesef. 
Notos Kitap da uğramadan geçilmeyecek stantlardan biriydi elbette. Stanttaki görevli başka bir müşteriyle meşgul olduğundan sağolsun Semih Abi (Gümüş) ilgilendi bizimle. (Abi dediğime bakmayın, kendisiyle bir tanışıklığım yok ancak öyle bir mizacı var ki, abi dememek mümkün değil!Birazcık Notos'un güzelliğinden söz ettikten sonra ben eski sayıların yedi liraya satılmasından şikayet edip, yeni sayıları da pahalılığından dolayı takip edemediğimi belirtirken Gümüş, sıkıldığından olsa gerek, son sayıyı beş liraya alabileceğimi söyledi! Halbuki hiç niyetim yoktu ama böyle bir durum karşısında elbette reddedemezdim, ekleniverdi ganimetlerin arasına. Yaşasın öğrencilik!  
Günümüz mizahının en sağlam kalelerinden birisi olduğunu düşündüğüm Yiğit Özgür'ün Çizgi Öyküler'i de Uykusuz standından alındı, zaman zaman okuyup neşelenmek için...
















İdefix ve SabitFikir'in tablet bilgisayarlar entegre ettikleri ortak stantlarında poster ve kupa hediye ettiklerini de belirtmeden geçmeyeyim isterim.
Sedat Girgin illüstrasyonu, kararsız okurlar için: "Bana bir kitap söyle, aşklı olsun"
"Her insanın içinde bir kitap vardır ve çoğu durumda kitabın kalması gereken yer tam da orasıdır." Christopher Hitchen
Alışveriş ve hediye meselesini bir kenara bırakırsak birkaç stant hakkında daha söylemek istediklerim var: 6.45 Yayınları her zamanki gibi -bana göre- fahiş fiyat uygulamasına ve müşteri kıymeti bilmeyen stant görevlilerine sahipti. Buna rağmen öylesi şahane eserleri yayımlıyorlar ki adeta huysuz ama sevilen yaşlı üst komşu gibiler benim için. Can Yayınları öylesi devasa bir standa sahipti ki, ben şahsen etrafında dolaşmaya üşendim ve hiç bakmadım. Zaten yine her zamanki gibi aman aman bir indirim de yoktu. Ayrıca kimi yayınevlerinin dubleks -evet evet, bildiğiniz iki katlı!- stantlarını da açıkçası biraz "görgüsüzce" buldum. Bunların dışında sevgili BA'nın da fuar notlarında değindiği hususa da tamamen katılıyorum; Metis ve YKY'nin stantlarını çepeçevre yüksek panellerle kaplaması kullanışsız ve çirkin olmuş. Ancak Metis'in Yerdeniz Serisi'nin altı kitabını tek cilt halinde basıp yayımlaması tabiri caizse beni benden aldı! Gönül isterdi ki hemen alıp yerleştirebileyim kütüphaneme...

Böyleyken böyle sevgili kitapseverler, yazıyı güzel bir temenniyle bitirecek olursak; umalım ki TÜYAP organizatörleri ve yayınevleri başta blogger'lar olmak üzere okurlara kulak versinler, eksiklikleri gidersinler ve şahane kitap fuarları bizim olsun!

Hikayeler 1 - Türk Dil Kurumu Yayınları

Bir kız çocuk, elinde bir deste maydanoz, takunyalarını tıkırdatarak geçiyor. Komşu Gaffar'ın oğlu, iki boş küfeyi bostan kapısından sokmağa uğraşıyor. İki hanım, belli ki uzakça bir yere gitmiş ve geç kalmışlardı, hızlı hızlı eve dönüyorlar. Mutfakta annesinin takunyalarla dolaştığı duyuluyor... "Hayat ne tatlı şey" diye düşündü. İnsanın ömrü olmalı da yaşamalı...

Hayat Ne Tatlı - Memduh Şevket Esendal
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı ile aram biraz limoni; ilk ve orta öğretim yıllarında zorla okutulan kitapların bunda etkisi büyük diye düşünüyorum. "Kitap okuma ödevi" başlı başına ayrı bir tartışma konusu zaten; çocukları okumaktan bu derece soğutabilecek başka bir yöntem daha tahayyül edemiyorum şahsen. Bu konuyu bilahare tartışmaya açmak üzere not edip, kitaba dönelim...

Biraz da aramızdaki bu ilişkiyi düzeltmek adına okudum Türk Dil Kurumu'nun Güzel Yazılar Dizisi'nin Hikayeler 1 kitabını. Hem öyküye ve öykücülere olan yabancılığımı giderecek hem de dönemin edebiyatçılarıyla aramı düzeltecektim. İsmini bilip henüz okuma fırsatı bulamadığım yazarlarla ve adını dahi duymadığım pek çok yazarla tanışma imkanı da cabası!

Derleme, Cumhuriyet döneminden günümüze kadar eser veren belli-başlı hikayecilerin birer, ikişer öyküsünü içeriyor. Yazının sonunda kitapta hangi yazarlara yer verildiğini listeleyeceğim ancak genel olarak ele alacak olursam dönemin öykücülük anlayışı -tabiri caizse- oldukça toy geldi bana. Bahsettiğim toyluk tabi ki taptaze bir tür olarak hikayenin ele alınmasından değil, batılı anlamda öykücülüğün/kısa-hikayeciliğin yeni yeni oluşmasından kaynaklanıyor. Yoksa Dede Korkut'tan, Mevlana'ya; fıkralardan, divan edebiyatının manzum hikayelerine kadar türün öncesi, farklı bir nitelik ve nicelikle de olsa yaygın olarak kullanılmış. Elbette bu toyluk durumunu -özellikle son zamanlarda sık sık karşılaştığım bir açıdan; dönemine göre ele almak gerekiyor; yazıldığı dönem açısından ele alındığında belki her biri birer şaheser olabilir kitaptaki öykülerin ancak günümüze geldiğimizde maalesef böyle bir durum söz konusu değil. Öte yandan Halide Edip gibi, Sabahattin Ali gibi ismi ve eserleri günümüze aynı namlarını koruyarak gelmiş yazarların öyküleri de mevcut kitapta. Bu da ister istemez çelişkiye sokuyor beni: Madem dönemine göre değerlendirdiğimizde her biri ayrı başarılı eserler söz konusu, bahsettiğim isimler neden günümüzde de aynı etkiyi yaratıyorlar? 

Sanıyorum bu noktada edebiyatta zamansızlığın önemi devreye giriyor. Zamansız eserler, yazıldığı dönemde de, ondan çok sonra da okuyucuyu kendisine çekmeyi, aynı ölçüde etkilemeyi başardıkları için bir noktada "klasik" tanımına sahip oluyorlar. Dolayısıyla sonuç olarak vardığım nokta; kimi yazarların isimlerinin bilinmemesinin sebebi, dönemlerine göre değerlendirmeye tabi tutulsalar dahi sahiden vasat ve altında işler ortaya çıkarmış olmaları. Tabi bu noktada hadsizliğimi bağışlamanızı rica ediyorum: Henüz böylesi değerlendirmeler yapacak yetkinlikte görmüyorum kendimi ancak fikir alışverişinde bulunmak namına naçizane düşüncelerimi aktarmaktır gayem. 

Derleme Memduh Şevket Esendal'ın öykücülüğündeki naifliği ve Fahri Celal Göktulga'nın leziz dilini keşfetmeme vesile olması ile Sait Faik, Halikarnas Balıkçısı gibi henüz okuma fırsatı bulamadığım ancak merak ettiğim isimlere bir yerden başlama imkanı sunması açısından oldukça memnun etti beni. Bir de önyargılarımın aslında o kadar da haksız olmadığını, Cumhuriyet dönemi öykücülerinin çoğunu sevmeme nedenimin benden değil, bizzat yazarlardan kaynaklandığını anlamamı sağladı. Öykü okumaya yeniden hazır hissettiğimde Hikayeler 2'yi de okuyacağımı söyleyeyim şimdiden. 

Bu arada belirtmek isterim ki Türk Dil Yayınları'nın Güzel Yazılar Dizisi fazlasıyla makul fiyatla edinebileceğiniz kitaplara sahip: Geçtiğimiz sene TÜYAP Kitap Fuarından üç kitabı 12 lira gibi bir ücrete almıştım. Hazır fuar tarihi de yaklaşmışken belki göz atmak istersiniz diye belirtmek istedim. İnternette herhangi bir yerde bulamadığım için merak eden olursa diye kitapta hangi yazarlara yer verildiğini paylaşarak noktalıyorum yazımı:
Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Osman Cemal Kaygılı, Fahri Celal Göktulga, Nahit Sırrı Örik, Sadr, Ertem, Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Bekir Sıtkı Kunt, İlhan Tarus, Reşat Enis Aygen, Kemal Bilbaşar, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Aziz Nesin, Ümran Nazif Yiğiter, Haldun Taner, Samim Kocagöz.

Güzel Yazılar / Hikayeler 1 - Haz. İsmail Parlatır, Türk Dil Kurumu Yayınları - 340s.