Sezgin Kaymaz'ın Okurlarıyla Söyleşisi

Sezgin Kaymaz az bilinen ama bilenlerce çok sevilen bir isim; son olarak Sevinç Kuşları 1: Deccal'in Hatırı ile okurlarını mutlu eden yazar, 13 Temmuz'da kendisinin aktif olarak kullanmadığı ancak haberdar olduğu facebook sayfasında okurlarıyla ufak bir söyleşi gerçekleştirdi. İki saat boyunca okurlar sordu, Sezgin Kaymaz cevapladı. 

Söyleşiyi facebook üzerinden okumak biraz zor ve karışık olduğundan ufak tefek imla düzeltmeleriyle birlikte burada paylaşmak istedim ben de. Sevinç Kuşları serisinin devamı hakkında, eski kitapları ile karakterlerine dair ve gündelik hayatından merak edilenlerin cevap bulduğu söyleşiye yazının devamından ulaşabilirsiniz.

Yeni Harry Potter Hikayesinin Satırbaşları

Duymuşsunuzdur; Harry Potter serisinin yaratıcısı  J. K. Rowling interaktif oyun evreni Pottermore'da kahramanlarımızın şu anki hallerinden de bahseden bir yazı yayımladı. Son kitabı Harry Potter ve Ölüm Yadigarları 2007'de yayımlanan ve o günden bu yana kahramanlarından ne bir ses ne bir nefes alabildiğimiz seri hakkında iki satır da olsa yeni bir hikaye okuyabilmek sevindirdi. Hatta yerli yabancı pek çok güncel içerik üreten site de bayram coşkusuyla verdi bu haberi. Ancak iki gündür takip ettiğim kadarıyla İngilizce bilmeyen veya sitede hesap açmak istemeyen yerli okuru düşünen kimse çıkmadı bizim buralarda, ben de kolları sıvadım tabi... 
Gönül isterdi ki tüm metni çevirip yayımlayabileyim ancak emek hırsızlığına mahal vermemek ve telif haklarını ihlal etmemek adına böyle bir işe girişmeden evvel Pottermore ve J.K. Rowling PR Takımı'ndan pek nazik Rebecca Salt ile e-posta üzerinden yaptığım görüşmede buna izin koparamadım takdir edersiniz ki. Sadece hikaye hakkında bir gönderi hazırlamamda bir sakınca bulunmadığını belirttiler kendileri. Yazının devamının seriyi okumayanlar için yoğun miktarda sürpriz bozan içerdiğini de belirtip başlayalım öyleyse...
Quidditch Dünya Kupası 2014 vesilesiyle Gelecek Postası (Daily Prophet) Magazin Muhabiri Rita Skeeter'ın "Dumbledore'un Ordusu Quidditch Dünya Kupası Finalerinde Yeniden Bir Araya Geliyor" başlıklı köşe yazısını okuyoruz Rowling'in kaleminden. Asit yeşili renkli tez tekrar tüyüyle yazıldığı her satırından belli olan köşe yazısında Skeeter, şampiyona kamp alanında büyük heyecan yaratan Dumbledore'un Ordusu hakkında havadisler veriyor. Yazıya göre; kamp alanının güçlü tılsımlarla korunan ve Güvenlik Büyücüleri'nin devriye gezdiği VIP bölümünde ikamet eden kahramanlarına, hala "Seçilmiş Kişi" olarak anılan Potter'a dair bir işaret görebilmek için çırpınan hayranları saat üç civarında muratlarına ermişler; zira Potter, oğulları James ve Albus'u da yanına alarak çığlıklar eşliğinde Bulgar arayıcı Viktor Krum'u ziyaret etmiş.
Yazının devamında öğreniyoruz ki 34'üne merdiven dayayan ünlü seherbazımızın saçları yer yer ağarmaya başlamış ancak alametifarikası yuvarlak gözlüklerini hala takıyormuş. Üstelik şimşek şeklindeki meşhur yara izinin yanı sıra sağ yanağında da, hakkında sorulan sorular karşısında Sihir Bakanlığı'nın her zamanki ketum tutumuyla "Bildiğiniz üzere Seherbaz Bürosu'nun çok gizli işleri hakkında açıklama yapmıyoruz" cevabını verdiği, fena bir kesik varmış. 

Bu noktada Rita Skeeter muhabirliği bir kenara bırakıp spekülatif yorumlarda bulunuyor. Bu gizliliğin arkasında Potter'ın yeni gizemlere bulaşıp büyücülük dünyasını yeniden kaos ve teröre sürükleme veya aslında hiç de lanse edildiği gibi mutlu gitmeyen bir evlilik sonucu karısı Ginny tarafından lanetlenmiş olma ihtimallerinden dem vuruyor. (Bu arada serinin filmlerinde Harry Potter karakterini canlandıran Daniel Radcliffe'le burada yapılan mini söyleşide genç aktör de bu haberin büyük ihtimalle safsata olduğunu dile getirmiş.) 

Konuya geri dönerken Skeeter'ın "Kim Olduğunu Bilirsin Sen'in düşüşündeki hemen hemen tüm sırlara vakıf olan Potter'ın en yakın dostları" olarak tanımladığı Hermione ve Ron'un da haberlerini alıyoruz. Ron, iki yıllık seherbazlık deneyiminin ardından istifa ederek abisi George'un işletmeye devam ettiği Weasley Büyücü Şakaları'na ortak olurken, grubun femme fatale'i Hermione hızlı bir yükselişle Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi başkanlığı makamına ulaşmış. Şimdilerde bakanlıkta daha da yüksek konumlara çıkacağı konuşuluyormuş. 
Ordu'nun diğer üyelerinden, Neville Longbottom ve Luna Lovegood da payını alıyor Skeeter'ın kaleminden. Hala Hogwarts'da Bitkibilim Profesörlüğü yapan Longbottom, şimdilerde Hogwarts'ın başhemşireliğine aday olan Hannah isimli bir şifacıyla evlenmiş -ki çift hakkında alkolik olduklarına dair dedikodular da dönmekteymiş. Eksantrik kişiliğinden bir şey kaybetmemiş olan Luna ise ikiz çocuklarını evde bırakarak kocası Rolf Scamander ile birlikte gelmiş. Bu arada Scamander, yakında sinemaya da uyarlanacak olan Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar? kitabının yazarı ünlü büyüzooloji uzmanı Newt Scamander'ın oğluymuş. 

Yazının son kısmında ise grubun pek de ilgi görmeyen diğer üyelerine değinirken, Potter'ın vaftiz babalığını üstlendiği, Remus Lupin ve Nymphadora Tonks'un oğlu Teddy Lupin hakkında dedikodu yapıyor Skeeter. 16 yaşına basan delikanlının Bill Weasley ve Fleur Delacour'un kızları Victoire ile sarmaş dolaş olmasını sivri bir dille eleştirirken, vahşi bir kişiliği olduğunu iddia ediyor. Son olarak ise Harry Potter ve şürekasının aslında nasıl da mükemmel olmadığını gözler önüne sereceği "Dumbledore'un Ordusu: Dağılmanın Ardındaki  Karanlık" kitabının 31 Temmuz'da Flourish ve Blotts'da satışa çıkacağını duyuruyor -ki bu haber pek çok hayran tarafından "Rowling yazmaya devam mı edecek?" şeklinde yorumlanarak, heyecana yol açtı.

Yazının ana hatları ve verdiği bilgiler bu şekilde. Belirtmek gerek ki bu yazı Rowling'in Pottermore'daki ilk icraatı değil zira Nisan 2014'ten beri Gelecek Postası haberlerini, evvelinde de oyunlara saklanmış notları kaleme alıyordu ancak Potter ve grubu hakkında ilk kez bu yazıda bilgi verdiği için sükse yaratmayı başardı. 

Son olarak bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek isterim: Pek çok yerde lanse edildiği gibi bu yazı, serinin son kitabının epilog'unda yer alan "19 Yıl Sonra" bölümünden sonra değil, önceki bir zaman diliminde kaleme alınmış. Son kitapta dünyaya gelen Teddy Lupin'in 16 yaşında olması ve Harry'nin Voldemort'u yendiğinde henüz 17'sinde olduğu göz önüne alınırsa o günden bu yana on altı yıllık bir süre geçmiş durumda. Yani seride yer alan epilog kısmı iki veya üç yıl sonra gerçekleşecek.

Netice olarak gözüken o ki; bir yandan tatlı bir hatıra olarak kalmasını dilerken diğer yandan bu enfes dünyaya daha fazla yolculuğa hayır diyemeyecek 
Potterseverler olarak önümüzdeki günlerde böyle haberlerle heyecanlanmaya devam edeceğiz. 

Hamiş: Genellikle burada güncel konulara dair böyle albenili paylaşımlar yapmıyorum ancak metne gerçekten ulaşamayan, okuyamayan okurlar için bir istisna yapmak istedim. Yapmışken de böyle gif'lerle falan süsledim, naçizane. 

Beyaz Diş - Jack London

Tüm köpekler nasıl insanoğlunun malı ise, Beyaz Diş de onların malı idi. Tüm hareketleriyle onların emrindeydi. Şunu hemen anlamıştı: İnsanoğlu istediği zaman onu tekmeler ve kovar, istediği zaman da okşar ve yanına alabilirdi.
Artık klişeleşmiş bir söylem, bir korku vardır özellikle çok okurların hemen hepsinde görülen: Okunmak istenen tüm kitapların hepsini yaşamın sonuna kadar okuyamamak! Okunacaklar listesi uzayıp kitaplar üst üste yığılırken zirveye çıkan bu telaş, okumayı bir ödev, bir görev hissiyatına dönüştürmediği müddetçe de sevimli, romantik bir anlam taşır. Bu endişeye sahip okurun aklında ise her daim baki bir soru vardır: Aynı kitabı ikinci kez okuma lüksüne sahip miyim? 

Heraklitos'un, diyalektik materyalizmin temel öğretilerinden biri olan "Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın" sözünden esinlenerek "Aynı kitabı iki kere okuyamazsın" demek çok da yanlış olmayacaktır. Evet; geçen zamanla beraber kitap değişmez muhtemelen, kitap hep basıldığı haldedir ancak okur değişir ve okurun bu değişimi, okuma deneyimini de tamamen değiştirir. Erken gençlikte okuduğumuz pek çok klasiği, yirmilerin ortasında yeniden elimize aldığımızda iki okuma arasında çok büyük farklar görmez miyiz? O nefret ettiğimiz kitabın "Aslında ne güzel kitapmış ya!" veya tam tersine bayıldığımız romanın "Neresini beğenmişim ben bunun?" olduğunu keşfederiz çoğu zaman... Dolayısıyla her kitabı olmasa da kişisel nedenlere dayanarak bazı kitapları ikinci kez okumak her zaman tercih edilebilir bir durumdur. 

Beyaz Diş de tam olarak böyle bir kitap oldu benim için; ilkokul zamanlarımda okuyup da hayal meyal öfleye pöfleye bitirdiğimi hatırladığım ve yeniden okuduğum. Tam da anlatmaya çalıştığım gibi; halbuki ne kitapmış ama!

Jack London'ın en kült eserlerinden biri olan Beyaz Diş, ilk olarak 1906 yılında Outling isimli dergide tefrika edilmiş, belirsiz kaynaklara göre 1909 yılında da kitap olarak yayımlanmış. Anne tarafından yarı köpek baba tarafından yarı kurt Beyaz Diş'in, içinde hem kurtların vahşi doğasını hem de köpeklerin evcilliğini barındıran karakteriyle yaşam mücadelesini anlatıyor kitap. Kandan gelen özelliklerini daha iyi anlamamız için anne ve baba kurdun hayatından başlıyor London anlatmaya; ardından Boz Enik olarak dünyaya geliyor Beyaz Diş. Yavru bir kurdun önce doğduğu mağarayı, daha sonra da dış dünyayı keşfini anlatırken adeta kurtla kurt oluyor London; gününün şartları göz önüne alındığında, zoolojinin, biyolojinin veya belgesellerin şimdiki kadar konuya hakim ve yaygın olmadığı bir dönemde safi hayal gücü, gözlem ve varsayıma dayanarak böylesi başarılı tasvirlerde bulunması, yaşananların Boz Enik'in gözünden anlatması hakikaten hayranlık uyandırıyor. Daha sonra ise hikayenin çirkin yüzü çıkıyor ortaya: İnsan. Kendisine Beyaz Diş adını layık gören efendiyle yolu kesiştiğinde hayatının akışı değişiyor kurdumuzun. O zamana dek sadece yaşam koşullarıyla gelişen karakteri artık yeni efendilerinden de besleniyor. Çılgın efendinin elinde acımasız bir vahşi iken, şefkat efendisiyle sevgiyi keşfediyor...

Jack London'ın anlatımı ziyadesiyle basit, sade ve akıcı. Eserde edebi bir dil, ağdalı betimlemeler veya simgesel göndermeler yok. Metnin bütününe baktığımızda ise pek çok alegorik anlam çıkartmak mümkün elbette: Eleştirmenler, eserin insanın vahşilikten medeniyete geçişini simgelediğini ve hem toplumun hem bireyin metamorfozunda bir noktada vahşete ihtiyaç duyduğunu anlattığını veya eserde toplumun, bireyciliği çürüten bir uygunluk talep etmesi gibi anlamlar taşıdığını söylemişler şurada yazdığına göre. Yine aynı kaynak, London'ın esasen Herbert Spencer'ın "güçlü olanın hayatta kalması" sözlerinden ve Nietzsche'nin "güce tapınma" fikrinden etkilendiği belirtiliyor.  Bana göreyse Beyaz Diş'in en bariz ve etkili mesajı, sevgi veya nefret dolu bir yaşamın karakter üzerindeki etkisi. Doğasında hem yabanıllık hem de evcillik bulunan Beyaz Diş'in efendileri ekseninde değişen karakteri, iyilik ve kötülük mefhumlarının bireyin  dışında çevreyle olan bağını gösteriyor. 

Öte yandan ille de derin anlamlar çıkarmak şart değil elbette; basitçe bir kurdun yaşam öyküsü olarak bile yeterince doyurucu bir kitap Beyaz Diş. Pek çok klasik eser gibi çeşitli uyarlamalara da sahip; ilki 1973, ikincisi 1991 olmak üzere iki film ve 93-94 tarihlerinde yayınlanmış tek sezonluk bir dizi uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. 

Beyaz Diş'in, yazarın henüz okuma fırsatı bulamadığım Vahşetin Çağrısı adlı eseriyle bir bağ taşıdığı ve okumuş olduğum Antik Yayınları'nca yayımlanmış Sümeyya Sarıca çevirisinde ne baskıya ne de çeviriye dair bir sıkıntıya rastlamadığım da düştüğüm son notlar olsun.

Beyaz Diş, Jack London - Antik Dünya Klasikleri, 239 s.