Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali (Sözlük)

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin ilk romanı. Sosyalist gerçekçi akımın en yetkin örneklerinden birisi olarak nitelendirilen romanda, sıradan bir okuyucu olarak, tam olarak tatmin olmadığımı belirtmeliyim. Kitabın üç cilt olarak planlanıp, yazarın ölümü sebebiyle tek kitapta kalması, nahoş bir şekilde hissediliyor kitabın sonunda. Bunun yanı sıra hikayedeki ve olay örgüsündeki kimi detaylar da eleştiriye açık ancak yine de mutlaka okunması gereken romanlardan Kuyucaklı Yusuf. 

Böylesi kült bir kitabı uzun uzun kritik etmek niyetinde değilim açıkçası ancak belirtmek istediğim bir nokta var ki; YKY’nin baskısında yer alan önsöz, kitabın tüm hikayesini, tüm vurucu olayları anlattığı için önsöz değil de sonsöz olmalıydı diye düşünüyorum. Yeni okuyacaklar için de tavsiyem, kitabı bitirdikten sonra okumaları. 

Bu yazıda, okurken not aldığım –pek çoğunun anlamını da bilmediğim- eski Türkçe kelimeleri ve anlamlarını paylaşarak, kitabı yeni veya yeniden okuyacak olanlara bir kaynak sunmak istedim.

Avdet:  Dönüş, geri gelme.
Azil: Görevden alma.
Bedbin: Kötümser.
Beis: 1. Engel, uymazlık. 2. Kötülük, zarar.
Cenup: Güney.
Cezbe: Bir duygu veya bir inanışın etkisiyle aşırı ölçüde coşup kendinden geçme durumu
Cürüm: 1.Yanlışlık, kusur veya hata 2.Suç
Dolak: 1. Tozluk yerine ayak bileğinden dize kadar dolanan ensiz, uzun kumaş parçası. 2. Baş örtüsü
Düstur: 1. Genel kural. 2. Yasaları içine alan kitap.
Ellalem: Sanırım, anlaşılan, demek ki
Fasıla: Aralık, ara, kesinti
Fersude: Eskimiş, yıpranmış, aşınmış
Hanay: 1. İki ve daha çok katlı ev. 2. Sofa, hol. 3. Avlu.
Hayırhah: İyilik dileyen, iyilik isteyen, iyicil, hayırsever
Hicap: Utanma, utanç, sıkılma
Himmet: 1. Yardım, kayırma 2. Çalışma, emek, gayret.  3. Lütuf, iyilik, iyi davranma.
Hissikablelvuku: Önsezi.
Hulasa: Komik, gülünç (şey).
İğfal: 1. Bir kadını aldatma, baştan çıkarma. 2. Irzına geçme. 3. Aldatma, ayartma, kandırma
İktifa: Yetinme.
İnfial: 1. Birine içerleme, gücenme, kızgınlık duyma. 2. Herhangi bir şeyden etkilenme.
İnkisar:  1. Kırılma. 2. Gücenme, gönlü kırılma. 3. İlenme, ilenç.
İnkişaf:  1. Gelişme, gelişim. 2. Meydana çıkma, aşikâr olma.
İptidai: 1. İlkel. 2. İlkokul
İstidat: Yetenek
İstihfaf: Küçümseme, hor görme, hafifseme
İşret: İçki içme: İşret meclisi
İtidal:  1. Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük. 2. Soğukkanlılık.
İtiyat: Alışkanlık
Kalender:  1. Gösterişsiz, sade yaşamaktan yana olan, alçak gönüllü kimse, ehlidil, rint. 2. Özensiz giyinmiş, kılıksız kimse.
Kasavet: Üzüntü, tasa, kaygı, sıkıntı.
Kaşanmak: Hizmet ve binek hayvanları; durup işemek.
Kıraat:  1. Okuma. 2.. Kur'an'ı belli kural ve işaretlere göre okuma.
Kolan Vurmak: 1. Salıncakta hızlanmak için ayakta durup vücudu doğrultarak ileriye atılırcasına hareket etmek. 2. Hayvanın eyer veya semerini kolana bağlamak.
Lakayıt: 1. İlgisiz 2. İlgisiz bir biçimde
Lüzuci: Yapışkan.
Mayi: Sıvı
Mecelle:  1. Kitap. 2. Fıkıh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadı bir araya getiren, Tanzimattan sonra hazırlanmış olan, yasa yerine kullanılan eser.
Menfi:  1. Olumsuz, negatif 2. Her şeyi olumsuz ve kötü yanlarıyla ele alan.
Meram: İstek, amaç, gaye, maksat
Mihnet:  Sıkıntı:
Mihver: Eksen.. 2.  Önemli
Mikyas: Ölçek, ölçü:
Mutavaat: Boyun eğme, uyma, itaat etme
Muhayyile: Hayal gücü
Mukabil: . Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan 2. Bir şeyin karşısında bulunan. 3. Karşılıklı. 4. Rağmen
Mukaddema: Önce, evvelce, eskiden.
Mukadder: Yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, alında yazılı olan
Mutasarrıf: 1. Kendinde kullanım hakkı olan, elinde bulunduran 2. Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad
Muvafakat: Uygun görme, onama, kabul etme.
Muvazene:  1. Denge 2. Dengeleme.
Mücrim: Suçlu
Müddeiumumi:  Savcı
Müflis: Batkın.
Mükaleme: Karşılıklı konuşma.
Mülazım: Bir işe girmek için bir süre parasız olarak o işe devam eden
Müphem:  1. Belirsiz 2. Açık ve belirgin olmaksızın
Müsavat: Eşitlik, denklik
Müspet: Olumlu
Müstakil:  1. Kullanış yönünden başka bir yapı ile bağlantısı olmayan, bağımsız:  2. Kullanış yönünden belli kişi veya kişiler için ayrılmış olan
Müstantik: Sorgu yargıcı:
Müsterih: Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan.
Müşkül: Güç, zor, çetin
Mütefekkir: Düşünür.
Mütereddit: Tereddüt eden, çekingen, kararsız, ikircimli (kimse)
Müteşekkil: Oluşmuş, meydana gelmiş
Nalın: Takunya
Pazen: Dokuması kalın, sık ve yumuşak, bir tür pamuklu bez.
Peşkir: 1. Genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu 2. Yemek yerken kullanılan, el kurulanan, büyük mendil biçiminde pamuk veya keten bez, peçete.
Rabıta: 1.Bağlayan şey, bağ 2. İki şeyi birbirine bağlayan ip. 3. İlgi, ilişki 4. Birbirini tutma, tutarlık. 5. Düzen, sıra. 6. Birbirine geçmeli tahtadan bir döşeme türü. 7. Tarikatlarda müridin şeyhi aracılığıyla kalbini Allah'a bağlaması.
Rıhdan: Yazı kurutmak için kullanılan özel kumun konduğu üzeri delikli kap.
Riyaziye: Matematik.
Sahavet: El açıklığı, seleklik, cömertlik.
Sarih: Açık, kolay anlaşılır, belli, belirgin, belgin
Serpuş: Başlık.
Şimşir: Şimşirgillerden, yaprakları her mevsimde yeşil kalan, taşlık, çorak bölgelerde kendiliğinden yetişen veya bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, odunu sarımsı renkli ve çok sert olan bir ağaççık
Taalluk:  İlgisi olma, ilgisi bulunma, ilgi, ilinti.
Tafsilat:  1. Ayrıntı. 2. Ayrıntılı açıklama
Tahrirat: Resmî bir dairece yazılan yazılar ve mektuplar.
Tarik: Yol.
Tebahhur: Su, sıvı vb. kaynayıp buhar olma, buğulaşma, buharlaşma, uçma.
Tecessüs: 1.Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma. 2. Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı.
Tefsir: 1.Yorumlama. 2. Yorum. 3.. Kur'an'ın surelerini açıklayarak görüşler ileri sürme ve bunları yazma, yorumlama. 4. din b. Kur'an'ın surelerini açıklayan eser.
Tekasül: Üşengeçlik.
Telaaki: 1.Anlayış. 2. Kabul etme, sayma.
Temayül: 1. Bir tarafa eğilme, meyletme. 2. Bir kimseye veya bir şeye ilgi duyma
Temrin: Alıştırma.
Teveccüh: 1.Bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme. 2. Güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma, sevme.
Tevkif: 1. Durdurma. 2. Bir suç dolayısıyla birini tutuklama.
Tezahür: 1. Belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma, oluşma. 2. Belirti.
Vuzuh: Açık olma durumu, açıklık, aydınlık.
Yamçı: Bir yüzü uzun tüylü, kalın yünden dokunarak yapılmış yağmurluk.

Not: Kelimelerin anlamları TDK'nin internet sitesinden alınmıştır.