Daha nice kent, İslam ülkesinin en konuksever kenti olduğunu iddia eder. Ama bu sıfatı sadece Semerkant hak eder. Bildiğim kadarı ile bugüne kadar hiçbir yolcu, yatacak ve yiyecek parası vermemiştir. Yolculara ya da yoksullara yardım edebilmek için iflas etmiş nice aile tanırım. Ama tek bir gün övündüklerini duymazsın. Sokak başlarında gördüğün çeşmeler, gelen geçenin su içmesi için yaptırılmıştır. Kimi tuğladan, kimi çiniden, kimi bakırdan iki bin çeşme vardır, hepsi Semerkant’lıların armağanıdır. Bir teki bile teşekkür alacağım diye, üzerine adını yazdırmamıştır.
Genelde tarih romanlarına önyargılı yaklaşırım zira tarih yazarlarının gerçekleri yorum katmadan, kendi benimsedikleri düşünceyi empoze etmeye çalışmadan aktaracaklarına inanmam. Ancak tarih romanlarına benim gibi önyargıyla yaklaşanlar için şaşırtıcı bir kitap Semerkant çünkü yazar Amin Maalouf tarihi gerçekleri olağanüstü bir hayal gücüyle hikayeleştirmiş ve ortaya bu şahane kitap çıkmış.
Semerkant, adının doğurduğu beklentilerin aksine egzotik İran şehir hikayeleriyle dolu değil. Temel olarak iki kısımdan oluşan kitabın ilk kısmında 11.yy'ın başlarında Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ı yazma süreci anlatılırken ikinci kısımda kitabın baş kahramanı Benjamin O. Lesage'in 19.yy sonunda bu el yazmasını aradığı ve Titanik'te sonlanan serüveni, başta da belirttiğim üzere sık sık hayal gücüyle zenginleştirilmiş bir şekilde, anlatılmış. Tabi tüm bu temel hikayelerin eksen alındığı süreçte alt metin olarak da İran'ın yaşadığı politik modernleşme süreci ele alınmış.
Kitabın birinci kısmında Hayyam'ın rubaileriyle süslenmiş sayfalar sizi daha çok içine çekerken, Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi'nin hikayesinden, Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün yaşadıklarına pek çok cezbedici detayla karşılaşıyorsunuz. Konuyu bilmeyenler, Hayyam'ı, Sabbah'ı tanımayanlar için öğretici, bilenler içinse farklı detaylarla ilgi çekici bir hale gelen eserin ikinci kısmındaysa İran'ın yakın geçmişte yaşadıklarına şahit oluyorsunuz. Doğu'da yaşamı ve Doğu insanının psikolojisini anlatırken gösterdiği başarıyı ekonomi ve toplum bilim mezunu olmasına borçlu olan Amin Maalouf'un, Lübnan'da doğup daha sonra Fransa'da yaşamaya başlamasıyla gelişen doğu kültürüne olan merakı ve hakimiyeti sık sık yerinde tespitlerle kendini gösteriyor kitapta.
Okunabilirlik açısından ele alacak olursak; ikinci kısmı, ilk kısmı bitirdiğim sürenin iki katı sürede bitirdiğimi belirtmeliyim. Birinci kısımda dönemin çalkantılı siyasetinin sürükleyiciliğini, ikinci kısımda yakalayamamış Maalouf. Biraz da aktardığı olayların egzotizmden uzaklaşıp, keskin siyasi hamlelere dönüşmesi, özellikle benim için, tamamen olumsuz bir etken oluşturuyor. Yazarın anlamlandıramadığım bir şekilde göz göre göre Amerikan propagandası yapması da ikinci kısmı itici kılan nedenlerin başında geliyor.
Sonlarında biraz zorlamış olsa da keyifle okunabilecek bir kitap Semerkant. Hiç bir şey değilse Ömer Hayyam'ı daha çok sevmemizi, biraz daha saygı duymamızı sağlayan yapısıyla mutlaka okunması gereken kitaplar arasında sayabiliriz. Yazıyı arka kapak yazısından bir alıntıyla bitirelim; "Titanic'te Rubaiyat! Doğu'nun çiçeği Batı'nın çiçeğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydin!"
Semerkant - Amin Maalouf, Yapıkredi Yayınları - 318 s.
Hocam gerçekten kitabı okudunuz mu?
YanıtlaSilTürklere, Alparslan'a, İslama hakaret dolu,
batıya, dinsizliğe yalamalıktan başka bir şey olmayan,
Hayyamı bir kaç rubayi ile bir takvime sığdıran sığlıktan başka içinde ne var?
Retorik bir soru olduğunu tahmin etsem de "Evet okudum" diye cevaplamaktan alamıyorum kendimi. Hakaret ya da aşağılayıcı bir şey hatırlamıyorum -o zaman da görmemişim ki yazmamışım- açıkçası, bahsettiğiniz Amerikan propagandasına da değinmişim zaten.
SilEdebi açıdan ise yine yazıda belirttiğim gibi oldukça başarılı bulmuştum. Bu noktada söylenenin içeriği beni pek ırgalamıyor açıkçası ancak bahsettiğiniz derecede alınganlık gösterilecek bir şey olduğunu sahiden sanmıyorum.