Günahım, ruhum, Lo-li-ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-li-ta.
Hani küçükken ailenizin izlemenize izin vermediği, yaşınızın çok küçük olması sebebiyle mahrum bırakıldığınız filmler olur ya, işte Lolita da benim için o filmlerden biriydi. Yasak olduğu için merakımın ikiye katlandığı, müthiş olduğuna emin olduğum filmdi. Aradan yıllar geçti ve anca yıllar geçtikten sonra bu filmin aslında bir kitap olduğunu, hem de Vladimir Nabokov’un yazdığı, 20. Yüzyılın “En İyi Yüz Romanı” arasında gösterilen bir roman olduğunu öğrendim.
Çok kısaca konuyu anlatmak gerekirse, bu roman Humbert Humbert’in Dolores’e, nam-ı diğer Lolita’ya, olan aşkını, tutkusunu, saplantısını konu alıyor. Ancak bu romanı, “orta yaşlı bir adamın, on iki yaşındaki bir kıza duyduğu aşk” olarak özetlemek çok büyük haksızlık olur.
Lolita 1955 yılında ilk kez Fransa’da yayımlanmış. Bazı kaynaklara göre Nabokov çok daha öncesinde, 1939’da Volşebnik (Büyücü) adıyla kısa bir hikâye olarak Lolita’yı yazmış. Ama Lolita'nın çok da özgün bir roman olmadığına yönelik iddialar da var. Michael Maar'ın yazdığı The Two Lolitas (İki Lolita) adlı kitaba göre Lolita'nın bire bir aynısı 1916 yılında Heinz von Lichberg tarafından kaleme alınmış ve hatta adı da yine Lolita'ymış. Maar bu kitapta iki farklı Lolita'yı inceleyerek Nabokov'un intihal mi yaptığını yoksa farkında olmadan bir zamanlar okuduğu bir öyküden mi esinlendiğini ele alıyor. (Ne yazık ki kitap Türkçe'ye çevirilmemiş.)
Beni asıl şaşırtan şey kitabı bitirdiğimde hissettiklerimdi. Lolita'nın konusu hakkında genel bir fikrim vardı ama doğrusu kitabın bu kadar "acıklı" olacağını düşünmemiştim. Kitabın baş kahramanı, Humbert Humbert'in hikayesinin sonlarına geldiğinizde, onu biraz daha anlamaya başlıyorsunuz. Kimileri "erotik" bir kitap olduğunu öne sürüyor ama bence “dram” yanı daha öne çıkıyor. Tutkularının esiri olmuş bir adamın dramını okuyoruz bana kalırsa...
Kitabı bitirmiş olmama rağmen içim rahat değil; çünkü Lolita'da o kadar çok gönderme, o kadar çok kelime oyunu var ki bir okuyuşta hepsini fark etmek (benim için) imkansız oldu. Romanda Gustave Flaubert'den Marcel Proust'a, Lewis Carroll'dan Edgar Allan Poe'ya kadar birçok isme gönderme var. Dolayısıyla bütün bu göndermelerin tadını alabilmek için meğer dersime daha çok çalışmam gerekiyormuş.
Aşağıdaki videoda da Nabokov, farklı ülkelerde yayımlanmış Lolita kapaklarıyla ilgili görüşlerini anlatıyor. İlk eline aldığı kitap da Aydın Yayınevi'nin hazırladığı, kapağında "orta yaşlı" bir Lolita resmi olan Türkçe Lolita.
Dipnot: Video'daki, Aydın Yayınevi'nin yayımladığı Lolita kapağını yakından incelemek için buraya bakabilirsiniz.
Dipnot 2: Lolita 62'de Stanley Kubrick, 97'de de Adrian Lyne tarafından beyaz perdeye uyarlanmış.
Lolita - Vladimir Nabokov, İletişim Yayınevi - 364 s.
Çok çarpıcı bir kitaptı benim için, uzun süre etkisinden kurtulamamıştım... Yüzeyde anlatılanın altında yatan dram, karakterlerin psikolojisi çok ustaca işlenmiş.
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum, galiba bazı insanlar o yüzeyde anlatılan konuya takılıp derine inemiyorlar. Filmleri nasıl acaba, hala izleyemedim...
YanıtlaSilWhat a infoгmation of un-аmbiguity and prеserveness of precious κnoωledge аbout unprеdictеԁ еmоtions.
YanıtlaSilAlso see my web page :: pikavippii
What's Happening i'm nеω tο thiѕ, I stumbled uρon thiѕ I've found It positively useful and it has aided me out loads. I hope to contribute & help different users like its helped me. Good job.
YanıtlaSilMy web page - www.galaxynote2.fr
Bir sapığın gözünden olayları görmek kesinlikle farklı bir deneyim oldu. Bir sapığı anlamanıza, acımanıza, hatta sevmenize neden olan bir kitap.
YanıtlaSilhttp://kanvekuller.blogspot.com.tr/2016/03/lolita-bizim-buyuk-caresizligimiz.html