Kısaca #6

Görece uzun zaman evvel okuduğum, dolayısıyla hakkında uzun uzun yazamayacağım ancak yine de paylaşmak istediğim kitaplar...

Ön Not: Buraları boşladım edebiyatı yapmayacağım daha fazla. Hayat öyle işte arkadaş, zaman ayırabileceğin konuları kendin seçiyorsun. Bazen fedakarlıkta bulunmak işten değil maalesef...


Trendeki Kız

"Zekice yazılmış bestseller'lara karşı zaafım var." demiştim şuradaki Marslı yazımda. Trendeki Kız da bir bestseller, Paula Hawkins tarafından kaleme alınmış ve ülkemizde İthaki Yayınları'ndan yayımlanmış. Maalesef "zekice yazılmış bir bestseller" değil ama...

Tren yolculukları esnasında görüp "stalk"lamaya başladığı bir çiftin de içinde olduğu bir cinayet vakasını aydınlatmaya çabalayan bir "loser"ın hikayesi Trendeki Kız. Israrla İngilizce terminoloji kullanmamın sebebi, konunun tamamen Amerikan "stereotype"ları üzerine kurulmuş olması. Yalnız, hayalperest ve alkolik genç kadının güçlü durma ve kendini toparlama çabaları ile sotelenmiş bir cinayet romanı. Edebi anlamda ise; ortalama bir hikayenin ortalarına kadar sürükleyici ve keyifli, sonrasında vasat en sonunda ise kötü bir romana evrilmesinin hikayesi.

Çok daha farklı ve ilgi çekici olabilecekken "filmini de yaparım ben bunun" düşüncesiyle vasat altına indirilmiş bir kitap gibi duruyor Trendeki Kız -ki filminin çekimleri başlamış durumda. Vakit öldürmek istiyorsanız okuyun derim, derdiniz keyif almaksa pas geçebilirsiniz.

Bülbülü Öldürmek
Epeydir şöyle "edebiyat" kokan kitap okumamıştım ki Bülbülü Öldürmek yetişti imdadıma. Sorsanız ne hatırlıyorsun kitaba dair diye cevap veremem doğru düzgün belki ama o dil, o akıcılık ve o altı dolu kurgu... Benim için edebiyatın olmazsa olmazı üç bileşenini birden barındıran bir kitaptı. 

Harper Lee'nin 1960'da yayımlanan Pulitzer ödüllü romanı Bülbülü Öldürmek, 1962 tarihli filmiyle de üç Oscar kazanmış bir başyapıt. Jean Louse "Scout" Finch adında küçük bir kızın başından geçen, döneminin ırkçılık problemine odaklanan bir roman. Kitapla alakalı ilgimi en çok çeken hususlardan biri ise kitabın baş karakterlerinden biri olan, Scoutlar'ın kapı komşusu Dill'in, Lee'nin gerçek hayatta kapı komşusu olan yazar Truman Capote'dan esinlenerek yaratıldığı bilgisi oldu.

2015'in edebiyat olaylarından biri olan, yazarın ikinci kitabı Tespih Ağacının Gölgesinde, ilk kitabın ardından 20 yıl sonrasını anlatan ve okuma listemde yer alan bir kitap. Onun hakkında da iki kelam etmeden duramam diye düşünüyorum... Kısaca; Bülbülü Öldürmek herkesin mutlaka okuması gereken kitaplar arasında.

Sinek Isırıklarının Müellifi

Allah aşkına sıkılmadınız mı şu kaygılı, ince ruhlu adam romantizminden? Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ının bir pop kültür öğesi halini almasından bu yanan acayip ifrit oluyorum bu arkadaşlara. Bir holdingde beyaz yaka olarak çalışan, mecburiyetten evli ve kalbur üstü arkadaşlarıyla sosyalleşen bir adamın kendisine sorsan ince ruhlu, narin bir "tutunamayan" olduğunu savunması bir tek beni mi rahatsız ediyor?

Vay efendim toplu konutlarda yaşayan, yazar olmaya çalışan çaresiz bir amatör yazarın kendiyle hesaplaşmasıymış. Pardon da bana mı sordun tüm toplumsal baskılara boyun eğerken? Ya da şöyle sorayım; düğünde altınlar takılırken iyi hoştu da sihir ortadan kaybolup eşinin seni anlamayan bir kadın olduğunu anladığında mı yazar olmaya karar verdin? Karar verirken aklın başında değildi de şimdi mi aklın başına geldi, 25'inden sonra?!

Özür dilerim ama "çaresizlik" kavramının bu kadar basite indirgenmesini kabul edemiyorum. Ne hayatlar ne çileler görüyoruz, okuyoruz gerçek hayattan... Ekşi sözlüğün pek popüler şu butonunu armağan etmekten alıkoyamıyorum kendimi sevgili kahramanımız Cemil'e... Ben Bıçakçı'yı anlamadım, anlayacağımı da pek sanmıyorum. Belki Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i okurum bir ara ama söz vermiş olmayayım. "Bir kitaptan ne çok şey bekliyorum, değil mi editör hanım, tıpkı bir kadından beklediğim gibi” cümlesini yazan bir adamdan beklentim büyük değil, kusura bakmayın sevgili Bıçakçı sevenleri... 

Hızımı alamamışken ekleyeyim: Hakan Günday'a, Murat Menteş'e tüh-kaka deyip Sinek Isırıklarının Müellifi'ne "şaheser" muamelesi yapmak tam anlamıyla hipokratlıktır, iki yüzlülüktür. Sizi anlatmadığını düşündüğünüz, ergence bulduğunuz aforizmalara burun kıvırıp sizi anlattığını düşündüğünüz romantik aforizmalara alkış tutmak riyakarlıktır. "Aforizma kasmak" ne biçimde olursa olsun çirkindir, edebiyata vurulan hançerdir. Aldanmayınız.

Hamiş: Ruhsuz bir adam mı oluyorum nedir, onu da merak etmeden duramıyorum ya, hayırlısı...

9 yorum:

  1. Serdar ERKENAralık 21, 2015

    "hipokratlık" , Hypocrisy kelimesinin dilimizdeki karşılığı mı oluyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olmaya çalışıyor diyelim; hipokrasi kelimesinin kökü olarak, İngilizce'deki "hypocrite"ı Türkçeleştirme çabası.

      Sil
  2. Sinek Isırıklarının Müellifi garip bir kitap Tankut. Seven çok seviyor, sevmeyen hiç sevmiyor. Bizim Büyük Çaresizliğimiz bence abartılmış bir balon. Barış Bıçakçı'yı seviyorum; ama Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra ve Aramızdaki En Kısa Mesafe kitaplarını seviyorum. Onlara bir bak vaktin olursa, zaten su gibi akıp gidiyor ikisi de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakalım, illaki çıkacaktır karşıma, muhtemelen okurum. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra -sırf adından dolayı- öncelikli olabilir. Muhteşem olsa dahi Sinek Isırıklarının Müellifi bizim büyük hayal kırıklığımız olarak kalacak daima =D

      Sil
  3. Hakan Günday'a tü-kaka diyen çarpılır, çarpılmazsa da gelsin ben çarparım :)
    "Trendeki Kız" listemden çıkıverdi, teşekkür ederim, bi' kitap kârdayım sayende ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Günday'ın Kinyas ve Kayra'sı ile Az'ını okudum. Az'ı beğenmiştim bayağı, Kinyas ve Kayra zorlama gelmişti biraz... Edebi bir deha değil neticede ancak çöpe atılacak kadar kötü olduğunu düşünmüyorum ben de... Bıçakçı'dan iyiydi en azından benim açımdan =P hehehe

      Sil
  4. "düğünde altınlar takılırken iyi hoştu da sihir ortadan kaybolup eşinin seni anlamayan bir kadın olduğunu anladığında mı yazar olmaya karar verdin?"
    sesli güldüm bu kısma.

    oğuz atayvari bir havaya bürünmeye çalışan yazarlara ben de ifrit oluyorum.

    hakan günday'ın tüm kitaplarını okudum ben. hayat enerjim söndü.

    http://birazkitap.blogspot.com.tr/search/label/Hakan%20G%C3%BCnday

    https://www.instagram.com/p/-7LiJYJqvx/?taken-by=erarslanhulya

    kinyas ve kayra'yı yıllar yıllar önce okumuş, ergen hezeyanı olduğunu düşünmüştüm. sonra bir de yakın geçmişte okudum, bu kez sevdim.

    barış bıçakçı'yı okumadım. ama çok methini duydum. hakan günday+murat menteş ayarında olduğunu sanıyorum ben de. ilk üç kitapta ben de destekledim bunları ama üstü üste alınca yoruyorlar, yıpratıyorlar, bıktırıyorlar.

    Trendeki Kız, zaten kapağından ele vermiyor mu kendini? Bu biraz önyargılı hatta biraz değil bayağa önyargılı bir yaklaşım belki ama daha kapağı bile "ben çok satan olmak için yazıldım. bence sen beni sevmezsin" diyor zaten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oğuz Atay'ı taklit çabası fazla belli olduğunda tadı kaçıyor gerçekten... Genç yazarların popüler olması şahane ancak biraz daha nicelik arıyor insan. Trendeki Kız bir bestseller tabi ki, kaliteli bestseller'ları severim ama bu kitap o seviyede değil maalesef...

      Sil
  5. Tankut Yıldız bencede haklısınız ayrıca blog sitesını yeni keşfettim ellerinize sağlık,Teşekkurler

    YanıtlaSil