Beyaz Geceler - Fyodor Dostoyevski

Ama, sevinç ve mutluluk insanı ne kadar da güzel kılıyor! Kalp aşkla nasıl da kaynıyor! İnsan bütün kalbini bir başka kalbe aktarmak istiyor, her şey neşeli olsun, her şey gülsün istiyor. Ve bu sevinç ne kadar bulaşıcı!
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin 1848'de yayımlanan ilk eserlerinden birisi Beyaz Geceler. Yazarın ününe ün katan ustalık eserlerine nazaran alışılmadık bir üslup ve atmosfere sahip bir novella.

İsmini St. Petersburg'un meşhur beyaz gecelerinden alan eserde dört gece, altı bölümde anlatılıyor: İlk Gece, İkinci Gece, Nastenka'nın Hikayesi, Üçüncü Gece, Dördüncü Gece ve Sabah. Beyaz geceler, şehrin coğrafi konumu sebebiyle haziran-temmuz arasında iki hafta boyunca güneşin neredeyse hiç batmaması, dolayısıyla gecelerin de aydınlık geçmesi fenomenine verilen isim -ki kim bir kere de olsa şahit olmak, St. Petersburg'un beyaz gecelerinde Dostoyevski'nin izini sürmek istemez! 

Dostoyevski'nin pek çok eserinde olduğu gibi Beyaz Geceler de birinci tekil ağızdan, isimsiz bir anlatıcı tarafından anlatılıyor. Kendisini "Hayalperest" olarak niteleyen, yalnızlıktan muzdarip anlatıcı St. Petersburg'un yine yalnızlıkla dolu gecelerinden birinde çıktığı gezi esnasında genç bir kadınla tanışıyor; Nastenka. Bir yıldır sevgilisinden haber alamayan, Hayalperest gibi karamsarlık içerisinde ve yalnız olan bu genç kadınla buluşup, konuştukları dört gece boyunca ikisi de zaman zaman arınıyorlar ruh hallerinden. Birbirlerine kendi hikayelerini anlattıkları ve git gide yakınlaştıkları bu dört gecede hayalperest aşık oluyor Nastenka'ya. Bu aşk hikayesinin nasıl sonlanacağı bir yana, dört gece boyunca Hayalpereset'in kendi kendine ve genç kadınla gerçekleştirdiği konuşmalar Dostoyevski'nin ruh çözümlemeleri ve psikoloji üzerindeki yeteneğini gözler önüne seren cinsten. 

Beyaz Geceler'e "aşk romanı" gözüyle bakmak pek doğru değil zira o konuda ne anlattığı mesele ne de kurgusu vasatın üzerinde. Okuduğum Can Yayınları basımında çeviriyi yapan Sabri Gürses de "Dostoyevski: Mesih'ten önceki hayalperest" başlıklı ön sözünde farklı bir açıdan yaklaşıyor bu konuya: Orhan Pamuk'un, aynı kitabın İletişim Yayınları'ndan yayımlanan Mehmet Özgül çevirisine yazdığı ön sözde kullandığı "melodram" tanımının büyük ölçüde çevirilerin ya da uyarlamaların bıraktığı izlenimden kaynaklandığını dile getiriyor. "Gerek uzun soluklu cümlelerin bölünmesi, gerek sözcük seçimleri ya da küçük eksiltmelerle metne sahip olduğundan fazla bir duygusal ton katmışlardır. Bu anlamda Dostoyevski'nin bu uzun öyküsünü tam da (Hayalperest'in söylevi aracılığıyla) eleştirdiği bir romantik melodram geleneğinin içinden aktaran, melodramatik çevirilerdir bunlar." diyen Gürses, eserin Rusçadan yapılmış üçüncü, ama ilk tam çevirisinin kendi yaptığı olduğunu dile getiriyor. 

Sahiden de  Hayalperest'in melankolik ve yalnızlık çeken karakteri hüzünden ziyade huzursuzluğa gark ediyor insanı. Öyle ki; Yeraltından Notlar'ın Yeraltı Adamı, Nastenka'yla karşılaşmamış ve "saadet anı"nı yaşamamış bir hayalperestten başkası değil benim gözümde. Yine okuduğum basımın başında yer alan "Beyaz Geceler Hakkında" başlıklı yazıda değinildiği üzere; Beyaz Geceler'in kahramanı özyaşamöyküsel öğeler taşımakta imiş. Dolayısıyla eserleri üzerinden yazarın karakteristik evrimi hakkında bir varsayımda bulunmak gerekirse yaşadıklarının kendisini Hayalperest'ten Yeraltı Adamı'na çevirdiğini söylemek mümkün olabilir kanaatindeyim. 

Bu -belki de haddini aşan- tespitleri bir yana bırakacak olursak; Beyaz Geceler pek çok kez sinemaya uyarlanmış (ya da esin kaynağı olmuş) bir kitap. Pek çok farklı ülkeye ait bu uyarlamaların çokluğu, Dostoyevski'nin ele aldığı hikaye ve anlattığı karakterlerin evrenselliğini göstermesi açısından etkileyici:

Ayrıca eserin TRT tarafından radyo tiyatrosuna da uyarlandığını, isteyenlerin buradan dinleyebileceğini belirtmiş olayım.

Bahsettiğim bütün güzel taraflarının yanı sıra, Dostoyevski'nin -tabiri caizse- "çıraklık eserleri"nden birisini okumak farklı bir deneyim oldu benim için. Klasik yazarların "pek de bilinmeyen" kitaplarını da es geçmemek; okumak, okumak ve okumak gerek!

Beyaz Geceler - Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Can Yayınları - 100 s.

10 yorum:

  1. Ben cok begenmistim Beyaz Geceleri kisa surede yasanan duygu yogunlugunu anlatan cok guzel bir oyku ayrica bu yayinevlerine gore kitaplarin yada ceviriye gore diyelim iceriginin degistirilmesi cok kotu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çevirilerde anlam değişikliğinin kasıtlı olmadığını düşünüyorum; çeviri eserler, bir yerde, yeni birer kitap aslında, orijinalini okuma imkanı bulamadığımız sürece çevirmenin "yorumlarına" maruz kalmaya mahkumuz, işin doğası böyle çünkü... Yine de genel çerçeve itibariyle bariz farklılıkların ortaya çıkması nahoş maalesef.

      Sil
  2. aynı kanaatteyim.ustalık eserlerine ulaşırken nasıl eserler vermişler görmek,anlamaya çalışmak hoş oluyor.hayalperestten öte bir isim vermek istedim kahramana ama bulamadım.okuduktan sonra hayalperest için üzüldüm ama kendim için sevindim,böyle bir kitap okuduğum için (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dostoyevski tüm sivriliklerine rağmen karakterlerini "anonim" tutmayı tercih ediyor sanırım; psikolojik tasvirleri vasıtasıyla karakterleri her insanın kendisiyle bağdaştırabileceği yönlere sahip kılıyor, birer birey olmaktan ziyade insanoğlunu temsil eden kahramanlar haline getiriyor. Raskolnikov örneğin; romantik bir şekilde benimseyen kitleyi görmezden gelirsek pek çok yönüyle herkesi temsil eder, kadınlar bile -cinsiyet farkına rağmen- Rodya "olmaktan" çekinmezler... Bundandır belki yeni bir isim bulamamanız =)

      Sil
  3. Bu kitabı geçen yıl okumuştum. Kendisini "Hayalperest" olarak adlandıran anlatıcıyı ben "abazan" diye nitelendirmiştim. Dostoyevski'nin çıraklık dönemi eserlerinden biri olan bu kitabı ben de öküzlük dönemimde okumuşum demek ki :)

    http://birazkitap.blogspot.com/2012/03/beyaz-geceler.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ehehe, estağfurullah; zaman zaman okuma deneyimlerimizin niteliği böyle enteresan düşüncelere yönlendirebiliyor bizleri =)

      Sil
  4. Bir Dostoyevski-sever olarak Beyaz Geceler'den o her zamanki beklediğim tadı alamamıştım. Doğrusu pek de sevememiştim. Acaba şimdi okusam sever miyim? Denemeye değer bence. :)

    Bir de yanılmıyorsam Notos'un 100 Temel eser sayısında okumuştum. Biri şu öneride bulunmuştu: Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı yerine Beyaz Geceler'i okutulsun mesela. Hem kitabın kalınlığı öğrencinin göünü korkutmaz hem de çabuk okur diye de açıklamıştı. Bence güzel bir çözüm ama yine de Beyaz Geceler'i okuyan kişi çok da etkilenmeyebilir Dostoyevski'den sanki. Bilemedim, derin mevzular.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beklentiyle alakalı olabilir belki durum; garip bir şekilde beklentisiz okuduğum için hoşuma gitmiş olabilir benim...

      Beyaz Geceler, Dostoyevski'yle tanışmak için doğru bir kitap olmaz kanaatimce, bir Suç ve Ceza değil neticede =) Söylediğin gibi etkileme meselesinde yetersiz kalacaktır muhtemelen...

      Sil
    2. evet evet katılıyorum. tamam senin bu yorumundan sonra bu konudaki kesin kanaatimi de oluşturmuş oldum. :)

      Sil
  5. Peki Sabri gurses mi yoksa Mehmet ozel mi ? Hangi cevirmeni tavsiye edersiniz ? Bi de koray karasulu var. cok kararsizim. Benim icin cevirmen cok önemli.

    YanıtlaSil