Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık

Radyoyu sevmem de. Ayıp ama, yalan gibi gelir bana Paris’teki adamın odamda konuşması. Hani odamda konmuş değil a, -konuşturur muyum gevezeyi!- sözün gelişi! Hem sonra, radyo istasyonları kendi canı çektiklerini bana dinletiyorlar. İstemiyorum belki başkasının bana şunu bunu dinletmesini! Ben okuyacağım kitabı nasıl kendim seçersem, dinleyeceğim güzel sesli kadını da ben seçmeliyim. 
Türk edebiyatında öykü dendiğinde akla ilk gelen isimlerin başında şüphesiz Sait Faik Abasıyanık yer alıyor. Kendinden önceki isimlerin veya batı edebiyatının yeniliklerinin etkisinde kalmadan ama yine de yeni ve özgün bir üslup yaratmayı başaran Sait Faik, döneminin aksine toplumu değil, bireyin toplum içerisindeki meselelerini şiirsel bir dille anlatmasıyla tanınıyor. 

Mahalle Kahvesi yazarın 1950'de yayımlanan, en uzunu dokuz sayfa süren 22 öyküsünün yer aldığı beşinci öykü kitabı. Hiçbir edebi akımın etkisinde kalmayan ve hiçbir tarzın takipçisi olmayan yazar, bu kitabında bütün olarak farklı üslupları, farklı arayışları ve farklı meseleleri bir araya getirmiş denebilir. Taşıdıkları otobiyografik izler, şairane ancak nesri kati'yen anlamsızlaştırmayan bir dil ve muziplik kokan kurgu ve anlatımlarıyla hikayeler, hayattaki küçük ve değerli anların kıymetini gösterir, bireyi düşüncelere sevk eder cinsten.

Sait Faik okurda oturup sohbet etme isteği yaratan bir anlatıcı. Hani özellikle kendilerini rakı masalarında, misafirliğe gittiği evlerde muhabbet esnasında belli eden insanlar vardır; bu meclislerde laf lafı açar, bahsi geçen kişi de her konuya dair anlatacak bir anı, bir anekdot bulur, anlatır. O anlatsın, siz dinleyin, hiç susmasın istersiniz. Veya daha enteresan bir teşbih ile: Bilen bilir; Matrix filminde başkarakter nihayete erdiğinde, yaşadıkları dünyayı rakamlardan ibaret görmeye başlar. İşte Abasıyanık da dünyayı öykülerle algılıyor; baktığı her yerden, her kişiden bir öykü çıkarıyor. 
En ufacık bir meseleden hacmi küçük, anlamı büyük öyküler üretiyor. Öylesi bir gözlem, öylesi bir anlatı yeteneği... 

Okuduğum basımın (YKY - 2004) arka kapağında Sabri Esat Siyavuşgil imzalı alıntıda "Sait Faik'siz edebiyat bana kasvetli geliyor." denmiş ki katılmamak elde değil; gerçekten de yazarın sahip olduğu yaşama sevinci, hemen her öykünün her satırından okunuyor adeta. Ancak tüm öyküler neşeli değil elbette; 1948 yılında siroz teşhisi konulan Abasıyanık'ın hastalığının ilerlediği bir dönemine tekabül eden Mahalle Kahvesi yer yer yazarın kapıldığı buhranları da yansıtıyor. Öykülerin dergilerdeki yayımlanma tarihlerinden çıkardığım kadarıyla 1949 yılının Ocak'ında zorlu zamanlar geçirmiş yazar ve bu buhranlar da, özellikle bilinç akışı metoduyla, yer bulmuş kimi öykülerinde.


Öykülerin sonları için açık bırakılmış diyemeyiz ancak çoğu öykü, kahramanı için bir dönüm noktası veya meselenin aslının ortaya çıktığı ve devamında neler olduğunu merak ettirecek şekilde sonlanıyor ancak hikayenin anlatıcısı, kahramanların akıbetlerinin ne olduğuna haiz olabilecek bir konumda olmuyor. Dolayısıyla hikaye devam etse de, biz okurlar, neler olduğunu öğrenemiyoruz ama havada kalmış meselelerin burukluğunu veya rahatsızlığını da hissetmiyoruz.

Fazla söze ne hacet! Sıcak bir temmuz akşamının hafif esintisinde burna gelen akşamsefası kokusu gibi bir kitap Mahalle Kahvesi, tam da öyle bir akşamda okunası...

Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık, Yapı Kredi Yayınları - 105 s.

2 yorum:

  1. "Fazla söze ne hacet! Sıcak bir temmuz akşamının hafif esintisinde burna gelen akşamsefası kokusu gibi bir kitap Mahalle Kahvesi, tam da öyle bir akşamda okunası..."
    Candan vurdun beni. Öykü kralı Sait Faik'in bu eserini uzun zaman önce okudum. İçimde tekrardan bir okuma istediği doğdu ve kitabı alıp kütüphaneme koydum. Tekrar okuyacağım, sıcak bir Temmuz ayında ... Güzel yazın için teşekkür ederim. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sait Faik'in tüm eserlerini okuma hevesi verdi bana da Mahalle Kahvesi. Biraz erken ama şimdiden iyi okumalar dilerim sana, güzel sözlerin için de teşekkür ederim.

      Sil