Ne kadar garip mahlûklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından bahsederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk olarak 1954 yılında tefrikalar halinde yayımlanan daha sonra 1962'de kitap haline getirilen eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk Klasikleri dendiğinde akla ilk gelene eserlerden birisi...
Bu kadar çok irdelenen, hakkında pek çok makale yazılmış böylesi kültleşmiş bir kitap hakkında haddimi aşmadan yorumda bulunmak elbette çok zor. Mamafih bir kaç cümleyle düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu kadar çok irdelenen, hakkında pek çok makale yazılmış böylesi kültleşmiş bir kitap hakkında haddimi aşmadan yorumda bulunmak elbette çok zor. Mamafih bir kaç cümleyle düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, başkarakterimiz Hayri İrdal'ın anıları şeklinde kaleme alınmış. Enteresan hurafeler ve batıl inançlarla dolu çocukluğunu fakirlik ve sıkıntılarla geçiren İrdal, bir süre de saatçi çıraklığı yapıyor. Askere gidip geldikten sonra hayatının bu mistik evresinden bir nebze kurtulmuş olsa da yokluk yakasını hiçbir zaman bırakmıyor. Bu esnada bir aile dostları vesilesiyle başı belaya giriyor ve bir süre adli tabip Dr. Ramiz'in psikanaliz tedavisine maruz kalıyor. Tedavisinin bittiği ve karısını kaybettiği için ikinci evliliğini yaptığı sıralarda ise doktor vasıtasıyla bir diğer kahramanımız Halit Ayarcı ile tanışıyor. Gerçek hayatta günümüzde de sık sık karşılaştığımız insanlardan olan biraz hayalperest biraz üçkağıtçı Ayarcı, Hayri İrdal'ın saat bilgisinden esinlenerek meşhur Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne can veriyor. Teorik olarak amacı ülkedeki tüm saatleri aynı ayara getirerek, saatler arasındaki farktan doğan kaybı engellemek olan bu kuruluş, tahmin edeceğiniz üzere pek çok kişiye çıkar sağlamaktan başka bir amaç gütmüyor elbette. Enstitü sayesinde lüks ve konfora kavuşan İrdal ise gerçek ve yalan arasında sürekli bocalıyor...
Temel olarak kitabın konusu bu şekilde olsa da, Saatleri Ayarlama Enstitüsü gözüktüğünden çok daha farklı anlamlara sahip bir eser. Özellikle şiirlerinde sembolist bir yaklaşım benimseyen Ahmet Hamdi Tanpınar, bu eserini de şiirlerinden ayrı tutmamış ve subliminal mesajlar, göndermeler ve metaforlarla bezemiş. Yine temel kanıya göre bu sembolizm ile ülkenin girdiği yenilenme süreci vasıtasıyla bireyin, dolayısıyla bir bütün toplumun, doğu ile batı kültürü arasında ikilemde kalmasını hiciv yöntemiyle eleştirmiş. Temel kanıya göre diyorum çünkü pek çok farklı yorum da mevcut; toplum ve insanın medenileşme çabasından ziyade geçmiş ve gelecek arasında ikilemde kalması veya Tanpınar'ın esasında hayatın gerçeğini, varoluşu araştırdığı gibi düşünceler de bulunmakta. Elbette tüm bu kanaatlerden bağımsız olarak dikkatle okuduğunda, okur da bu sembolizm için alternatif anahtarlar bulacaktır.
Söylediğim gibi kitap hakkında söylenmiş yine de söylenecek çok fazla söz var. Tanpınar hiciv, mizah, gözlem, kurgu ve öngörü konularında öyle başarılı bir iş çıkarmış ki yazılmasının üstünden 50 yıl geçmesine rağmen hala güldüren, hala düşündüren ve hala geçerliliği olan "zamansız" bir kitap Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Romanın dili yazıldığı dönemin bir getirisi olarak biraz ağır elbette. Aslında kitabın bütününde bir ağırlık yok ancak eski kelimelerin çokluğu kimi zaman zorlayıcı olabiliyor. Yine de özellikle başlarda bu zorluğa aldanmamak gerek zira bir noktadan sonra çok rahat alışıyorsunuz. (Eserle ilgili sözlük çalışmama buradan ulaşabilirsiniz.)
Dergah Yayınları benim okuduğum 7. baskısında (başka hangi baskılarında var bilmiyorum) kitabın sonuna eserle ilgili üç de makale koymuş ki sahiden benim açımdan çok aydınlatıcı oldular. Kitabı okumayı planlayıp da henüz almamış olanlara bu hususa dikkat etmelerini; hali hazırda elinde makaleleri içermeyen bir basım olanlara da internet üzerinden -özellikle Berna Moran'ın kaleme aldığı- makalelere ulaşmalarını şiddetle tavsiye ederim. Özellikle
kuram üzerine merakı olanlar, eseri okuduktan sonra, farklı bakış
açılarının tek bir esere nasıl da çeşitli misyonlar yükleyebildiğine
şaşıracağına eminim.
Kitabı okumuş olanlar için, sondaki makalelerden öğrendiğim enteresan bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum: "Turan Alptekin, Bir Kültür Bir İnsan adlı kitabında, Halit Ayarcı'nın ağzından Dr. Ramiz'e yazılmış İrdal hakkında bir mektup yayınlıyor. Bu mektuba göre İrdal, aslında Ramiz'in tedavisindeki bir paranoya hastasıymış. İrdal'ın anı biçimde yazdıklarını, Ramiz onun ölümünden sonra kağıtları arasında bulmuş ve Ayarcı'ya yollamış. O da bunları yayımlamasını önermiş." Bu durum, Moran tarafından oldukça kafa karıştırıcı bir unsur olarak bulunsa da, Tanpınar'ın devrimleri eleştirdiği için başına bir iş açılabileceğini düşünerek kitabın başına ya da sonuna eklemek üzere kaleme almış olabileceği söyleniyor. Böylesi yarı-gizemli bir durumun mevcudiyeti benim özellikle çok hoşuma gitti...
Ayrıca Saatleri Ayarlama Enstitüsü, 1998 yılında özellikle spor yazarı kimliğiyle tanınan Ahmet Çakır
tarafından tiyatroya uyarlanmış ve Çakır bu uyarlama ile Yunus Emre
Ödülü'nü kazanmış. Eser ayrıca 2008-2009 sezonunda, bu sefer Özgür Yalım uyarlamasıyla İstanbul Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiş.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları - 422 s.
Ne güzel anlatmışsın. :)
YanıtlaSilBu kitap son zamanlarda kulağıma fazlaca çalınıyor. Evrenin gönderdiği bu mesaja daha fazla kayıtsız kalmayıp okumam gerek. :D
Teşekkürler. Artık hazır bir sözlüğü de varken hemen okunmaya başlanabilir bence! =)
SilBenim okuduğum basımında makaleler yoktu ne yazık ki. Mektup ayrıntısı gerçekten çok hoşmuş. Yazılarınız fazlasıyla bilgilendirici oluyor. Tebrik ederim :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Bu arada yine aynı yazıda Konur Ertop'un, mektubun yeni baskılara mutlaka konması gerektiğini düşündüğü söyleniyor -ki gerekli açıklamalar yapılarak konursa- bence gayet de yerinde olur. Ayrıca sahiden Dergah Yayınları bu makale işinden neden vazgeçmiş acaba?
SilSiz bir kitap incelemesi yayınladığınızda (özellikle okumak istediğim bir kitap hakkında) hemen bakmıyorum, geniş bir zamanım ve dikkatim tam anlamıyla yerinde olduğunda okuyorum yazılarınızı. İncelemelerinizin hakkını verip, onlardan tam anlamıyla faydalanmak için.
YanıtlaSilHer zamanki gibi yine çok güzel bir inceleme olmuş.
Çok naziksiniz, teşekkür ederim. Gerçekten ziyadesiyle memnun oldum böyle düşünmenize.
SilEserdeki metaforik anlatım ve kapalı taraf okuru aktifleşmeye zorluyor.Bu durum "nitelikli okur" olmanın gereği düşüncesindeyim.Gerçek edebiyat bence bir dünyayı göstermez nerdeyse okuyucu sayısı kadar dünya yaratır.Bence bu bir büyü!Okur nefesini tutmalı, bir deryaya dalmalı elini uzatmalı elinin uzandığı gözünün gördüğü istiridyeyi çıkartmalı ve herkesin incisi kendine...
YanıtlaSilBu kitap bence o derya!
Not:Blogunuzu o kadar kendime yakın ve aydınlatıcı buldum ki birkaç gün oldu keşfedeli ama nerdeyse tüm yazılarınızı okudum, okuyorun.Bende bir blog açma hevesine yol açtı.Gönülden tebrik ediyorum sizi.
Yorumlarda edebiyat üzerine söyledikleriniz öyle güzel, öyle incelikli ki profilinize tıkladığımda bir blog/site görmemek beni şaşırtmıştı hali hazırda. Eğer sizin gibi bir okuru blogger alemine kazandırmak şerefine nail olursam benim için büyük bir sevinç kaynağı olur =) Güzel sözleriniz için ayriyeten teşekkür ederim.
SilSanıyorum iyi blog yazabilmek müthiş bir düzen ve öz kontrol gerektiriyor. Benim yazdığım onca şey gazino dönemi şarkı istekleri gibi yırtık pırtık kağıtlarda oradan oraya uçup gidiyor.
YanıtlaSilBlog tutmak başlı başına bir "disiplin" istiyor tabi, biraz emek biraz da zaman... Ama severek yaptıktan sonra hiçbirisi eza gelmiyor. Hem o darmadağnı kağıt yığınlarını toparlamak için de bir bahane olur belki =)
Silokumanıza, yorumunuza sağlık;
YanıtlaSilikinci karakter Halit Ayarcı, bürokrasinin ve toplumumuzun yenileşme merakını bilerek komik gelebilecek bir şekilde bizlere gösteren bir karakter.
kitabın bana yaşattığı yoğun duyguları paylaşabilmem için kendimce bloguma ziyarete beklerim. tayfunsurucu.wordpress.com
http://tayfunsurucu.wordpress.com/2014/09/25/yaptiklarinizin-sizi-tuketmeye-basladigini-anladiginizda-ne-yaptiklarinizi-geri-alabilirsiniz-ne-de-devam-edecek-tukenisinizi-durdurabilirsiniz/
Tam bir baş yapıt. Don kişot, ölü canlar gibi dünya klasiklerini solda sıfır bırakır.
YanıtlaSilTek söz: harika!
YanıtlaSil