Her şeyden çok isminden hoşlandığım Edebiyat Mutluluktur, Zülfü Livaneli'nin Vatan gazetesinde yayımlanan köşe yazılarının derlendiği bir kitap. Edebiyat, dil, sanat üzerine fikirlerini, yorumlarını ve anekdotlarını paylaşmış köşesinde bu çok yönlü sanat adamı.
Neden bilmiyorum, büyük saygı duymama rağmen beğendiğim bir sanatçı değil Livaneli. Müzikteki kimi eserlerine hayranım ama yorumcu olarak vasattır benim için mesela, filmlerini sevmem, kitaplarını okumak gibi de bir planım yok uzun vadede. Bu pek de mantıklı olmayan beklentisizlik ile elime aldım Edebiyat Mutluluktur'u ve beklediğimden çok daha iyi bir iş olduğunu gördüm.
Zaman zaman yazılar arasında tutarsızlıklar göze batsa da (bir yazıda yerden yere vurduğu post-modernizmi diğer yazıda göklere çıkarması, büyülü gerçekliği "gelip geçici bir moda" olarak nitelendirmesine rağmen, Murakami'yi severek okuduğunu söylemesi gibi) genel anlamda insanı düşünmeye teşvik etmesi ve "edebiyat yapmak" ile gerçek edebiyat arasındaki ince çizgiyi belirginleştirmesi açısından ziyadesiyle faydalı buldum. Edebiyatın hayattan süpürülmeye çalışılmasına, kitapların piyasa değeri ve edebi değeri olmak üzere iki farklı eksende ele alındığı kapitalist düzenin yanlışlığına, basit şairaneliğin kalitesizliğine ve daha pek çok konuya dair söylediklerinin, her okurun hakkında düşünmesi gereken konular olduğuna inanıyorum. Hepsinden çok da edebiyatın zevk alınacak bir mecra olduğunun, yazanın da okuyanın da en önce zevk alması gerektiğinin altını çizmesi, kitleler üzerinde etkili bir isim olduğunu düşündüğüm için, sevindirici.
Kitapta yazıların sıralanışını ise teknik açıdan doğru ancak okuma deneyimi açısından zorlu buldum: Genel konulardan, spesifik konulara geçiş yapıyor yavaş yavaş Livaneli ve konunun kapsamı daraldıkça, söylediklerini bir nevi kanıtlama çabasına girdiği izlenimi bırakıyor. O kadar çok örneklendirme ve söylemini destekleyen referans cümleler kullanıyor ki, sadece onları okuyarak da konuya dair bilgimiz olabileceğini, dolayısıyla Livaneli'nin yazdıklarını okumamıza ne gerek olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Örneğin Nazım Hikmet başlıklı yazıda genel anlamda hiçbir şey söylemiyor; şairin hayatından kesitler, döneminden anekdotlar, kendi okuduğu hatıratlardan alıntılar oluşturuyor yazıyı. Bu kapsam değişimi, başlarda makale, deneme havası taşıyan yazıların giderek köşe yazısı olduğu gerçeğinin gözler önüne serilmesine sebep oluyor. Aslında kitabın vaadi de bu ancak okuru düşünmeye, başkalarının fikirlerini duymaya, yeni bakış açıları kazandırmaya teşvik eden yazıların birden bitivermesi ve pazar günü kahvaltıda okunması keyifli olabilecek köşe yazılarının başlaması, peş peşe okunmasının da etkisiyle, sıkıyor okuru. Aslında sıkılmam biraz da benim suçum: Üst üste farklı başlık ve konulardaki fikir yazılarını okumak başlı başına güç çünkü; Edebiyat Mutluluktur, benim yaptığımın aksine, uzun bir zaman diliminde, ara ara okunup tadı çıkarılacak bir kitap.
Kitabı okurken dikkat edilmesi gereken bir husus da yazarın fikirlerini değişmez kurallar, kesin yargılar olarak görmemek; okurun, siyasi düşüncesi Y.Ozdil'in köşe yazılarından ibaret insanlar misali, kitaptaki yargıları birebir benimsemek yerine, bahsi geçen konuya dair kafa yormaya, kendi duruşu üzerine düşünmeye teşvik olması gerekiyor. Bu da kitaptan çok, okurun niteliğine bağlı bir özellik elbette.
Kitapta okuyabileceğiniz kısımları paylaşmaktan imtina etsem de, bizim "et" olarak söylediğimiz @ işaretinin, amforanın simgesi olduğunun ve amforanın Türkçesi'nin de sebû olduğunun anlatıldığı (buradan ulaşabileceğiniz) leziz yazıyı okumaya davet ederek sonlandırıyorum yazımı.
Edebiyat Mutluluktur - Zülfü Livaneli, Doğan Kitap - 224 s.
Neden bilmiyorum, büyük saygı duymama rağmen beğendiğim bir sanatçı değil Livaneli. Müzikteki kimi eserlerine hayranım ama yorumcu olarak vasattır benim için mesela, filmlerini sevmem, kitaplarını okumak gibi de bir planım yok uzun vadede. Bu pek de mantıklı olmayan beklentisizlik ile elime aldım Edebiyat Mutluluktur'u ve beklediğimden çok daha iyi bir iş olduğunu gördüm.
Zaman zaman yazılar arasında tutarsızlıklar göze batsa da (bir yazıda yerden yere vurduğu post-modernizmi diğer yazıda göklere çıkarması, büyülü gerçekliği "gelip geçici bir moda" olarak nitelendirmesine rağmen, Murakami'yi severek okuduğunu söylemesi gibi) genel anlamda insanı düşünmeye teşvik etmesi ve "edebiyat yapmak" ile gerçek edebiyat arasındaki ince çizgiyi belirginleştirmesi açısından ziyadesiyle faydalı buldum. Edebiyatın hayattan süpürülmeye çalışılmasına, kitapların piyasa değeri ve edebi değeri olmak üzere iki farklı eksende ele alındığı kapitalist düzenin yanlışlığına, basit şairaneliğin kalitesizliğine ve daha pek çok konuya dair söylediklerinin, her okurun hakkında düşünmesi gereken konular olduğuna inanıyorum. Hepsinden çok da edebiyatın zevk alınacak bir mecra olduğunun, yazanın da okuyanın da en önce zevk alması gerektiğinin altını çizmesi, kitleler üzerinde etkili bir isim olduğunu düşündüğüm için, sevindirici.
Kitapta yazıların sıralanışını ise teknik açıdan doğru ancak okuma deneyimi açısından zorlu buldum: Genel konulardan, spesifik konulara geçiş yapıyor yavaş yavaş Livaneli ve konunun kapsamı daraldıkça, söylediklerini bir nevi kanıtlama çabasına girdiği izlenimi bırakıyor. O kadar çok örneklendirme ve söylemini destekleyen referans cümleler kullanıyor ki, sadece onları okuyarak da konuya dair bilgimiz olabileceğini, dolayısıyla Livaneli'nin yazdıklarını okumamıza ne gerek olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Örneğin Nazım Hikmet başlıklı yazıda genel anlamda hiçbir şey söylemiyor; şairin hayatından kesitler, döneminden anekdotlar, kendi okuduğu hatıratlardan alıntılar oluşturuyor yazıyı. Bu kapsam değişimi, başlarda makale, deneme havası taşıyan yazıların giderek köşe yazısı olduğu gerçeğinin gözler önüne serilmesine sebep oluyor. Aslında kitabın vaadi de bu ancak okuru düşünmeye, başkalarının fikirlerini duymaya, yeni bakış açıları kazandırmaya teşvik eden yazıların birden bitivermesi ve pazar günü kahvaltıda okunması keyifli olabilecek köşe yazılarının başlaması, peş peşe okunmasının da etkisiyle, sıkıyor okuru. Aslında sıkılmam biraz da benim suçum: Üst üste farklı başlık ve konulardaki fikir yazılarını okumak başlı başına güç çünkü; Edebiyat Mutluluktur, benim yaptığımın aksine, uzun bir zaman diliminde, ara ara okunup tadı çıkarılacak bir kitap.
Kitabı okurken dikkat edilmesi gereken bir husus da yazarın fikirlerini değişmez kurallar, kesin yargılar olarak görmemek; okurun, siyasi düşüncesi Y.Ozdil'in köşe yazılarından ibaret insanlar misali, kitaptaki yargıları birebir benimsemek yerine, bahsi geçen konuya dair kafa yormaya, kendi duruşu üzerine düşünmeye teşvik olması gerekiyor. Bu da kitaptan çok, okurun niteliğine bağlı bir özellik elbette.
Kitapta okuyabileceğiniz kısımları paylaşmaktan imtina etsem de, bizim "et" olarak söylediğimiz @ işaretinin, amforanın simgesi olduğunun ve amforanın Türkçesi'nin de sebû olduğunun anlatıldığı (buradan ulaşabileceğiniz) leziz yazıyı okumaya davet ederek sonlandırıyorum yazımı.
Edebiyat Mutluluktur - Zülfü Livaneli, Doğan Kitap - 224 s.
Zülfü Livaneli'yi seviyorum. Bu nedenle eserlerini takip etmeye çalışıyorum. Bu kitap ilk çıktığında bende senin gibi ismine takıldım. Vikitapta senin bu eseri okuduğunu görünce biliyorsun merakla değerlendirmeni bekledim.:) Anlatımın ve açıklamalarınla en iyi diyebileceğimiz yazarlardan geri kalmayacak boyutta yazıyorsun.
ReplyDeleteKitabı alıp, okuyacağım.
Sevgili Tankut teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim, iltifatlarınıza layık olmaya çalışıyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim öyleyse, sevgiler! =)
DeleteBende merak ediyorum, en kısa zamanda okuyacağım,
ReplyDeleteYazıda da söylediğim gibi, naçizane, üst üste değil de ara ara okumanızı tavsiye ederim yazıları. Keyifle okumanız temennisiyle...
DeleteÇok güzel yorumlamışsınız. Paylaştığınız için teşekkür ederim.
ReplyDeleteZülfü Livaneli'nin bugüne dek sadece 'Mutluluk' romanını okudum ama filmini izlemedim.
Sizin gibi beni de ismi çok etkilemişti bu kitabın.
Keyifli okumalarınız daim olsun.
Teşekkür ederim, çok naziksiniz. Bilmukabele!
DeleteZülfü Livaneli'yi pek sevmem. Çünkü insanın sabit çizgisi olması gerektiğini düşünüyorum. Bazı davranışlarında çelişkiler sezinliyorum. Siyasi yönden bazı şeyleri sırtlamaya çalışıp sonra da beni kullandılar diye ortalıkta dolaşması gözüme gözüme batan davranışlarından biri. Bazı köşe yazılarında güzel konulara değiniyor. Eserini hiç okumadım ; ama senin yazın düşüncelerimi kanıtlar nitelikte. Livaneli popülerlikten nasipleniyor düşüncesi var bende. Fark ettiysen kitabı fazla övmemene rağmen yorumlarda senin kitabı şiddetle tavsiye etmiş gibi hal var. Yazını büyük zevkle okudum. Böyle güzel yazılarda buluşmak dileği ile...
ReplyDeleteSiyasi durumları aslında biraz da genel ahval yüzünden sekteye uğruyor. Yaşadığımız dönem idealleri olan insanlar için fazla zorlu, bu bir bahane olmayabilir ama kişisel duruşun toplumsal yapıdan bağımsız olmadığını da göz önünde bulundurmalıyız sanki?
DeletePopülerlik konusunda pek katılmıyorum; konumu gereği ziyadesiyle sömürebilir mecraları ama pek tercih etmiyor gibi geliyor bana. Bilemiyorum, belki öyledir de ben fark etmiyorumdur... Ne bileyim, bir Elif Şafak değil en azından benim gözümde.
Yorumun için teşekkür ederim, nice yazılarda görüşmek üzre öyleyse!
Elif Şafağı kimse geçemez popülerlik konusunda :)
DeleteNe güzel bir ismi var! Birçok okur gibi ben de ismine vurulmuştum.Edebi haz olgusunun altını çizmesi aslında ismiyle müsemma bir hal yaratıyor.Edebiyat hayatı güzelleştirir sahiden de.Bir kitabın içine girip kendini labirentlerde kaybetmek değil demek istediğim, asıl haz kitabı kendi içinde kaybetmek.Öğrenmek de gaye değil aslında eğlenmek de kitabın tozunun burnuna kaçıp hapşırman değil mesele.
ReplyDeleteMesele kitabın "tozu" olman.O zaman işte edebiyat mutluluktur.
Murakami hakkında bir yazınız yok değil mi? Gözümden mi kaçtı yoksa?
Murakami'yle tanışma şansına nail olamadım henüz, elime geçerse Sahilde Kafka ile başlamayı planlıyorum ama... Merak ettiğim bir isim kendisi zira.
Delete