"Anne" diye sayıkladı Derdâ. “Seni bir daha göremeyeceğim”"Olur mu öyle şey? Geleceğim ben yanına. Önce sen bir git, ben sonra geleceğim"Doğru söylüyordu. En azından doğru söylediğini düşünüyordu. Çünkü dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızla yakalanılan hastalığına sahipti: Umut.
Hakan Günday ismini sık duymaya başladığımdan, yazarın ilk kitabı Kinyas ve Kayra'yı en kısa zamanda okumayı istiyordum ki, son kitabı Az elime geçince dayanamadım ve Günday kitaplarına böylece başlamış oldum.
Hakan Günday şiddetin dilini çok iyi aktarmış. İşi ajitasyona dökmeden ancak tüm gerçekliğiyle yüzümüze çarpmayı öyle iyi başarmış ki, okudukça gazetelerin yürek burkan 3. sayfa haberlerini mumla arar oluyorsunuz. Derdâ'nın başına gelenler bir nevi çekilebilecek çilenin şahikasını oluşturuyor; artık daha fazlası olamaz dedikçe daha fazlası oluyor ve bir tek acındırmaya yönelik satıra rastlamamanıza rağmen kendinizi Derdâ için hatta gerçek hayattaki Derdâlar için üzülürken buluyorsunuz.
Derda'nın hayatını okumaya başladığımızda ise, Hakan Günday'ın Oğuz Atay'a gösterdiği saygı duruşuna tanık oluyoruz. Oğuz Atay'ın -yaşarken- değerinin bilinmemesini kafasına takan Derda'nın başından geçenler, yavaş yavaş kahramanlarımızın hikâyelerinin de çakışmasının temelini atıyor.
Genel hikâyenin neredeyse omurgasını oluşturan Oğuz Atay ve yapıtlarının sıkça adının geçmesi dışında, Çalıkuşu benzetmesi, Requiem For A Dream göndermesi gibi, çağdaş kültürel ögelerden bahsedilmesi de hikayenin gerçekliğine olumlu yönde katkı sağlıyor. Bu söylediğime bakıp, Oğuz Atay'ı okumadan bir şey anlamayacağınız izlenimine kapılmayın; kendisini ne kadar tanıdığınızın, eserleri, yaşamı hakkındaki bilginizin hiç önemi yok.
Kitabın diline gelirsek, böylesi karanlık bir romandan, karmaşık bir olay örgüsünden beklenmeyecek bir sadeliğe sahip. Okurken, yazarın "içinden geldiği gibi" yazdığı yönünde bir intiba bırakıyor: Cümle yapısını tekrar tekrar kontrol etme ihtiyacı duymadan, "edebiyat parçalamaya" uğraşmadan, sade ve net. Başta belirttiğim, şiddeti aktarmadaki başarısında bu tavrın rolü büyük. Kitabın sertliğinin getirisi olarak bolca küfür içeriyor olduğunu da belirteyim.
Netice olarak, Türk romancılığı adına emin adımlarla ilerlediğini gözlemlediğim, Hakan Günday'dan beklentilerim büyüdü bu kitapla birlikte. Sırası geldikçe diğer kitaplarını da okuyacağım ve beğenip yeni kitaplarını beklemeye başlayacağımdan neredeyse şimdiden emin gibiyim.