"Yaşadığın çağın seni kurban etmesine izin verme. Bizi çökertecek olan, yaşadığımız dönem olmadığı gibi, toplum da değil. Suçu topluma atarsan o zaman çözümü toplumda ararsın. Tıpkı Çevre Şenliği'ndeki zavallı ruh hastaları gibi. Günümüzde bireyleri ahlaki sorumluluktan aklayıp onlara toplumsal koşulların kurbanları muamelesi yapma eğilimi var. Bunu yersen bedelini ruhunla ödersin. Kadınları kısıtlayanlar erkekler değil, eşcinselleri kısıtlayanlar heteroseksüeller değil, siyahları kısıtlayanlar beyazlar değil. İnsanları kısıtlayan, kişilik eksikliği. İnsanları kısıtlayan, kendi filmlerini yönetmek bir yana, o filmde başrol oynayacak büzüğe ya da düş gücüne bile sahip olmamaları."
Pekala, aslında hiçbir şey anlatmayan ama aynı zamanda dolu dolu bir kitap hakkında ne yazabilirim ki? Kitabı kapattığımda aklımda kalanlar Camel paketi, piramitler, dinamit lokumları, kanun kaçakları, ay, daktilo ve kızıl saçlılar oldu. Bütün bunları bir kurgu içerisine yerleştirip metni de oyunlarla süslerseniz ve elde ettiğiniz hikayeyi de kendi düşüncelerinizi kaleme alırken satır aralarına serpiştirirseniz Robbins'in ne yaptığını az çok anlayabilirsiniz. Anlayamadınız mı? Baştan başlayalım...
Ülkemizde daha çok Parfümün Dansı ile tanınan Tom Robbins'in alameti farikası metinlerindeki muziplik. Anlattığı konu ne olursa olsun her daim bardağın dolu tarafından bakmaya çalışan ancak bunu Polyanna'cılık oynayarak değil, olaylara yeri geldiğinde gayet sert de olabilen muzip bir dille yaklaşarak gerçekleştiren bir yazar. Ağaçkakan'da kelime oyunları, tezatlar, ara metinler, ucu açık parantezler, üstü örtülü imalar, edepsiz şakalar ile hikayesini renklendiren Robbins tek bir sorunun cevabını arıyor: Aşkı kalıcı kılmanın yolu nedir?
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde yani "batı uygarlığının rahatsız edecek denli hızlı ama fazla heyecan vermeyecek denli de yavaş düşüşe geçtiği" zamanlarda yıkılmış bir krallığın varisi Prenses Leigh-Cheri ile meşhur kanun kaçağı Bernard Mickey Wrangle'ın, nam-ı diğer Ağaçkakan'ın tesadüfler sonucu tanışmaları ve birlikte gerçek aşkın peşine düşmelerinin hikayesi Ağaçkakan. Aklınıza drama yüklü, ağdalı bir aşk öyküsü gelmesin sakın! Hayatın sırrını Camel paketinde çözmeye çalışan, arsızca cinsellliğe düşkün bir prenses ile kızıl saçlıların insanlığın kurucuları olduğuna inanan ve dinamit lokumları var olduğu müddetçe yaşamaya değeceğini düşünen bir kanun kaçağının hikayesi neticede bu. Öyle absürt, öyle olağan dışı bir hikaye...
Benim gibi Robbins'le tanışmaları bu kitapla gerçekleşenler ilk başta biraz yadırgayabilir yazarın tarzını. Konudan konuya sıçrayan, hiçbir şey anlatmadığı halde çok söz söyleyen, hikayenin nasıl ve nereye bağlanacağı kestirilemeyen girizgahta "çok geç olmadan bıraksam mı acaba?" düşüncesi bile oluşabilir kafanızda. Tavsiyem; eğer bir noktadan yakalamayı başardıysa yazar sizi -ama anlattıklarıyla ama üslubuyla- bu düşünceye direnip devam etmeniz zira ilerledikçe vadettiğinden fazlasını sunduğunu göreceksiniz. Yok eğer hiçbir şekilde size hitap etmediğine kanaat getirirseniz de o an bırakabilirsiniz kitabı zira ilerledikçe farklı bir hal almayacak gidişat...
Ağaçkakan'ın beni yakalayan tarafı tamamen yazarın üslubuydu. Karakterlerin ve hikayenin absürtlüğü zaman zaman aşırıya kaçsa da; hikaye, yazarın pek çok farklı konu hakkındaki düşünce ve tespitleriyle sık sık bölünse de bütün metne hakim olan muzip dil ve tepeden bakan ancak aynı zamanda boş veren bakış açısı, kitabı sıkılmadan ve eksilerini görmeden okumama vesile oldu. Zaman zaman zorlama gözükse de oldukça eğlenceli, bitmek bilmeyen betimlemeleriyle, toplum ve birey ilişkisine gerçekçi yaklaşımlarıyla, basmakalıp aşk tariflerini tiye alırken aşkın kendisine gösterdiği saygıyla ve daha da uzatılabilecek pek çok sebeple leziz bir roman. Öte yandan bütün bunlar farkı bir hikayeyle, daha az absürtlükle, daha doğrusu daha az zorlama karakter ve olayla ele alınabilir miydi? Elbette alınabilirdi ancak burada bir "hata" söz konusu değil, bir tercih söz konusu kanaatimce. Yani Ağaçkakan'ı Ağaçkakan yapan da bir noktada bu mantık dışılık ile makullüğün bir arada bulunması hali; yazarın, tezattan beslenen hikayesini yine tezata dayalı bir anlatımla desteklemeyi tercih etmesinin neticesi.
Bir iki söz de Türkçe baskısına dair: Öncelikle Fatma Taşkent çeviride olağanüstü bir iş çıkarmış diyebilirim zira tahminime göre orijinal hali de oldukça alengirli olan kitabı çevirirken hiç tökezlememiş; dilin bütün mizahını korumayı, edepli edepsiz bütün kelime oyunlarını layıkıyla çevirmeyi başarmış. Hakikaten bunun altında bir çeviri ile baştan sona katlanılamaz bir kitap olabilirdi Ağaçkakan. Öte yandan Ayrıntı'nın kapak illüstrasyonu ise biraz fazla özensiz geldi bana: Elimdeki dördüncü baskıda kullandıkları, teorik olarak bir ağaçkakan olduğunu tahmin ettiğim ancak kartalı andıran bir kuş, bir dinamit olması gereken ancak bir kağıt rulosunu andıran silindirik şekil, kızıl saçlı bir kadın ve orijinal eserde de yer alan, sigara paketinden devşirme piramit ve palmiye içeren şu kapak yerine beşinci baskıdan sonra orijinal eserdeki çizimi aynen kullanmaları bu durumu pek de değiştirmiyor.
Robbins tarzı bir tasvirle bitirelim: Ağaçkakan, kendisi leziz sosu yavan bir makarna. Ağaçkakan, kaşındıkça kaşınan, kaşındıkça yara olan o tatlı yara. Ağaçkakan, uykunuzu tam olarak aldığınız bir günde çıktığınız o uzun yolculuğun uzadıkça uzayan, bitmek bilmeyen son bir saatindeki sıkıntı ile varacağınız yere yaklaşmanın heyecanın karışımı. Ağaçkakan, hikayesi vasat kendisi olağan dışı bir kitap.
Ağaçkakan, Tom Robbins - Ayrıntı Yayınları, 256 s.
Ülkemizde daha çok Parfümün Dansı ile tanınan Tom Robbins'in alameti farikası metinlerindeki muziplik. Anlattığı konu ne olursa olsun her daim bardağın dolu tarafından bakmaya çalışan ancak bunu Polyanna'cılık oynayarak değil, olaylara yeri geldiğinde gayet sert de olabilen muzip bir dille yaklaşarak gerçekleştiren bir yazar. Ağaçkakan'da kelime oyunları, tezatlar, ara metinler, ucu açık parantezler, üstü örtülü imalar, edepsiz şakalar ile hikayesini renklendiren Robbins tek bir sorunun cevabını arıyor: Aşkı kalıcı kılmanın yolu nedir?
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde yani "batı uygarlığının rahatsız edecek denli hızlı ama fazla heyecan vermeyecek denli de yavaş düşüşe geçtiği" zamanlarda yıkılmış bir krallığın varisi Prenses Leigh-Cheri ile meşhur kanun kaçağı Bernard Mickey Wrangle'ın, nam-ı diğer Ağaçkakan'ın tesadüfler sonucu tanışmaları ve birlikte gerçek aşkın peşine düşmelerinin hikayesi Ağaçkakan. Aklınıza drama yüklü, ağdalı bir aşk öyküsü gelmesin sakın! Hayatın sırrını Camel paketinde çözmeye çalışan, arsızca cinsellliğe düşkün bir prenses ile kızıl saçlıların insanlığın kurucuları olduğuna inanan ve dinamit lokumları var olduğu müddetçe yaşamaya değeceğini düşünen bir kanun kaçağının hikayesi neticede bu. Öyle absürt, öyle olağan dışı bir hikaye...
Benim gibi Robbins'le tanışmaları bu kitapla gerçekleşenler ilk başta biraz yadırgayabilir yazarın tarzını. Konudan konuya sıçrayan, hiçbir şey anlatmadığı halde çok söz söyleyen, hikayenin nasıl ve nereye bağlanacağı kestirilemeyen girizgahta "çok geç olmadan bıraksam mı acaba?" düşüncesi bile oluşabilir kafanızda. Tavsiyem; eğer bir noktadan yakalamayı başardıysa yazar sizi -ama anlattıklarıyla ama üslubuyla- bu düşünceye direnip devam etmeniz zira ilerledikçe vadettiğinden fazlasını sunduğunu göreceksiniz. Yok eğer hiçbir şekilde size hitap etmediğine kanaat getirirseniz de o an bırakabilirsiniz kitabı zira ilerledikçe farklı bir hal almayacak gidişat...
Ağaçkakan'ın beni yakalayan tarafı tamamen yazarın üslubuydu. Karakterlerin ve hikayenin absürtlüğü zaman zaman aşırıya kaçsa da; hikaye, yazarın pek çok farklı konu hakkındaki düşünce ve tespitleriyle sık sık bölünse de bütün metne hakim olan muzip dil ve tepeden bakan ancak aynı zamanda boş veren bakış açısı, kitabı sıkılmadan ve eksilerini görmeden okumama vesile oldu. Zaman zaman zorlama gözükse de oldukça eğlenceli, bitmek bilmeyen betimlemeleriyle, toplum ve birey ilişkisine gerçekçi yaklaşımlarıyla, basmakalıp aşk tariflerini tiye alırken aşkın kendisine gösterdiği saygıyla ve daha da uzatılabilecek pek çok sebeple leziz bir roman. Öte yandan bütün bunlar farkı bir hikayeyle, daha az absürtlükle, daha doğrusu daha az zorlama karakter ve olayla ele alınabilir miydi? Elbette alınabilirdi ancak burada bir "hata" söz konusu değil, bir tercih söz konusu kanaatimce. Yani Ağaçkakan'ı Ağaçkakan yapan da bir noktada bu mantık dışılık ile makullüğün bir arada bulunması hali; yazarın, tezattan beslenen hikayesini yine tezata dayalı bir anlatımla desteklemeyi tercih etmesinin neticesi.
Bir iki söz de Türkçe baskısına dair: Öncelikle Fatma Taşkent çeviride olağanüstü bir iş çıkarmış diyebilirim zira tahminime göre orijinal hali de oldukça alengirli olan kitabı çevirirken hiç tökezlememiş; dilin bütün mizahını korumayı, edepli edepsiz bütün kelime oyunlarını layıkıyla çevirmeyi başarmış. Hakikaten bunun altında bir çeviri ile baştan sona katlanılamaz bir kitap olabilirdi Ağaçkakan. Öte yandan Ayrıntı'nın kapak illüstrasyonu ise biraz fazla özensiz geldi bana: Elimdeki dördüncü baskıda kullandıkları, teorik olarak bir ağaçkakan olduğunu tahmin ettiğim ancak kartalı andıran bir kuş, bir dinamit olması gereken ancak bir kağıt rulosunu andıran silindirik şekil, kızıl saçlı bir kadın ve orijinal eserde de yer alan, sigara paketinden devşirme piramit ve palmiye içeren şu kapak yerine beşinci baskıdan sonra orijinal eserdeki çizimi aynen kullanmaları bu durumu pek de değiştirmiyor.
Robbins tarzı bir tasvirle bitirelim: Ağaçkakan, kendisi leziz sosu yavan bir makarna. Ağaçkakan, kaşındıkça kaşınan, kaşındıkça yara olan o tatlı yara. Ağaçkakan, uykunuzu tam olarak aldığınız bir günde çıktığınız o uzun yolculuğun uzadıkça uzayan, bitmek bilmeyen son bir saatindeki sıkıntı ile varacağınız yere yaklaşmanın heyecanın karışımı. Ağaçkakan, hikayesi vasat kendisi olağan dışı bir kitap.
Ağaçkakan, Tom Robbins - Ayrıntı Yayınları, 256 s.