Müzibiyat #6

Edebiyat ve müzik söz konusu olduğunda Türk halk müziğini es geçmek doğru olmaz. Türküler, bozlaklar, zeybekler, ağıtlar, nefesler, ilahiler, deyişler ve daha pek çok halk müziği türü, neredeyse edebiyattan bağımsız olarak düşünülemez bile... 

Bu Müzibiyat gönderisinde iki farklı parçaya birden esin kaynağı olan, Yunus Emre'nin Elhamdülillah* deyişini paylaşmak istiyorum.

Parçalardan ilki, Kardeş Türküler'in Bahar isimli albümlerinde yer alan Medet. Kurmanci, Arapça ve Türkçe olarak dillerin kardeşliğinde söylenen bu parçanın müziği geleneksel olarak belirtilmiş. 





Medet
Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah
Şol kudret deryasını aştık eyvallah
Kuru idik yaş olduk, kanatlandık kuş olduk
Biz bize eş olduk, uçtuk eyvallah
 




Aynı deyişle hazırlanan diğer parça ise bir Ezel Akay filmi olan "Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?"nün müziklerinden İndik Rum'da Kışladık.

İndik Rum'da Kışladık

İndik Rum'da kışladık çok hayır şer işledik
Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdülillah

İndik rumda kışladık çok hayır şer işledik
Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Aktık denize dolduk taştık elhamdülillah

İndik Rum'da kışladık çok hayır şer işledik
Uç bahar geldi geri göçtük elhamdillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
Evvel miskin çiğ idik piştik elhamdülillah
   
İlk parçanın melodisini tanıdık bulup da hatırlayamayanlar için hemen hatırlatayım: Parça, MFÖ'nün Geldiler albülümündeki Mecburen parçasıyla aynı melodiye sahip ancak bu seferkinde "Müzik: Mazhar Alanson" ibaresi mevcut. (Bu durum hakkındaki yorumuysa tamamen sizlere bırakıyorum...)

 *Deyişin orijinal haline yazının devamından ulaşabilirsiniz. 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar (Sözlük)

Buradaki yazıda da belirttiğim üzere Saatleri Ayarlama Enstitüsü -yazıldığı dönemin bir neticesi olarak- eski kelimelerin hakim olduğu bir eser. Bütüne baktığımızda; bu, günümüzde kimi hiç kullanılmayan, kimi nadir kullanılan kelimeler büyük bir problem teşkil etmese de, anlamlarını bilmeyenler için zaman zaman bazı cümlelerin anlaşılmasını güçleştirir nitelikte. 

İşte ben de yine bu durumdan vazife çıkarıp, bu kült eseri henüz okumamış olanlar ya da yeniden okumayı planlayanlar için eski kelimeleri ve anlamlarını paylaşmak istedim. Bir nevi amme hizmeti de diyebiliriz...385 kelimeyi bulan bu  liste, bu sefer beni oldukça zorlayan bir iş olmuş olsa da, yeni kelimeler keşfetmenin hazzı ve insanlara bir nebze olsun yardımcı olabileceğim düşüncesi beni memnun etti. 

Faydalı olması temennisiyle "Saatleri Ayarlama Enstitüsü Sözlüğü"ne ulaşmak isteyenleri yazının devamına alalım.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar

Ne kadar garip mahlûklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından bahsederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk olarak 1954 yılında tefrikalar halinde yayımlanan daha sonra 1962'de kitap haline getirilen eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk Klasikleri dendiğinde akla ilk gelene eserlerden birisi...

Bu kadar çok irdelenen, hakkında pek çok makale yazılmış böylesi kültleşmiş bir kitap hakkında haddimi aşmadan yorumda bulunmak elbette çok zor. Mamafih bir kaç cümleyle düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, başkarakterimiz Hayri İrdal'ın anıları şeklinde kaleme alınmış. Enteresan hurafeler ve batıl inançlarla dolu çocukluğunu fakirlik ve sıkıntılarla geçiren İrdal, bir süre de saatçi çıraklığı yapıyor. Askere gidip geldikten sonra hayatının bu mistik evresinden bir nebze kurtulmuş olsa da yokluk yakasını hiçbir zaman bırakmıyor. Bu esnada bir aile dostları vesilesiyle başı belaya giriyor ve bir süre adli tabip Dr. Ramiz'in psikanaliz tedavisine maruz kalıyor. Tedavisinin bittiği ve karısını kaybettiği için ikinci evliliğini yaptığı sıralarda ise doktor vasıtasıyla bir diğer kahramanımız Halit Ayarcı ile tanışıyor. Gerçek hayatta günümüzde de sık sık karşılaştığımız insanlardan olan biraz hayalperest biraz üçkağıtçı Ayarcı, Hayri İrdal'ın saat bilgisinden esinlenerek meşhur Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne can veriyor. Teorik olarak amacı ülkedeki tüm saatleri aynı ayara getirerek, saatler arasındaki farktan doğan kaybı engellemek olan bu kuruluş, tahmin edeceğiniz üzere pek çok kişiye çıkar sağlamaktan başka bir amaç gütmüyor elbette. Enstitü sayesinde lüks ve konfora kavuşan İrdal ise gerçek ve yalan arasında sürekli bocalıyor...

Temel olarak kitabın konusu bu şekilde olsa da, Saatleri Ayarlama Enstitüsü gözüktüğünden çok daha farklı anlamlara sahip bir eser. Özellikle şiirlerinde sembolist bir yaklaşım benimseyen Ahmet Hamdi Tanpınar, bu eserini de şiirlerinden ayrı tutmamış ve subliminal mesajlar, göndermeler ve metaforlarla bezemiş. Yine temel kanıya göre bu sembolizm ile ülkenin girdiği yenilenme süreci vasıtasıyla bireyin, dolayısıyla bir bütün toplumun, doğu ile batı kültürü arasında ikilemde kalmasını hiciv yöntemiyle eleştirmiş. Temel kanıya göre diyorum çünkü pek çok farklı yorum da mevcut; toplum ve insanın medenileşme çabasından ziyade geçmiş ve gelecek arasında ikilemde kalması veya Tanpınar'ın esasında hayatın gerçeğini, varoluşu araştırdığı gibi düşünceler de bulunmakta. Elbette tüm bu kanaatlerden bağımsız olarak dikkatle okuduğunda, okur da bu sembolizm için alternatif anahtarlar bulacaktır.

Söylediğim gibi kitap hakkında söylenmiş yine de söylenecek çok fazla söz var. Tanpınar hiciv, mizah, gözlem, kurgu ve öngörü konularında öyle başarılı bir iş çıkarmış ki yazılmasının üstünden 50 yıl geçmesine rağmen hala güldüren, hala düşündüren ve hala geçerliliği olan "zamansız" bir kitap Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Romanın dili yazıldığı dönemin bir getirisi olarak biraz ağır elbette. Aslında kitabın bütününde bir ağırlık yok ancak eski kelimelerin çokluğu kimi zaman zorlayıcı olabiliyor. Yine de özellikle başlarda bu zorluğa aldanmamak gerek zira bir noktadan sonra çok rahat alışıyorsunuz. (Eserle ilgili sözlük çalışmama buradan ulaşabilirsiniz.)

Dergah Yayınları benim okuduğum 7. baskısında (başka hangi baskılarında var bilmiyorum) kitabın sonuna eserle ilgili üç de makale koymuş ki sahiden benim açımdan çok aydınlatıcı oldular. Kitabı okumayı planlayıp da henüz almamış olanlara bu hususa dikkat etmelerini; hali hazırda elinde makaleleri içermeyen bir basım olanlara da internet üzerinden -özellikle Berna Moran'ın kaleme aldığı- makalelere ulaşmalarını şiddetle tavsiye ederim. Özellikle kuram üzerine merakı olanlar, eseri okuduktan sonra, farklı bakış açılarının tek bir esere nasıl da çeşitli misyonlar yükleyebildiğine şaşıracağına eminim.

Kitabı okumuş olanlar için, sondaki makalelerden öğrendiğim enteresan bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum: "Turan Alptekin, Bir Kültür Bir İnsan adlı kitabında, Halit Ayarcı'nın ağzından Dr. Ramiz'e yazılmış İrdal hakkında bir mektup yayınlıyor. Bu mektuba göre İrdal, aslında Ramiz'in tedavisindeki bir paranoya hastasıymış. İrdal'ın anı biçimde yazdıklarını, Ramiz onun ölümünden sonra kağıtları arasında bulmuş ve Ayarcı'ya yollamış. O da bunları yayımlamasını önermiş." Bu durum, Moran tarafından oldukça kafa karıştırıcı bir unsur olarak bulunsa da,  Tanpınar'ın devrimleri eleştirdiği için başına bir iş açılabileceğini düşünerek kitabın başına ya da sonuna eklemek üzere kaleme almış olabileceği söyleniyor. Böylesi yarı-gizemli bir durumun mevcudiyeti benim özellikle çok hoşuma gitti...
 
Ayrıca Saatleri Ayarlama Enstitüsü, 1998 yılında özellikle spor yazarı kimliğiyle tanınan Ahmet Çakır tarafından tiyatroya uyarlanmış ve Çakır bu uyarlama ile Yunus Emre Ödülü'nü kazanmış. Eser ayrıca 2008-2009 sezonunda, bu sefer Özgür Yalım uyarlamasıyla İstanbul Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiş.

Velhasıl kelam; modern Türk edebiyatının öncüsü olarak görülen bu klasik eser, her kitap sever tarafından mutlaka -en az bir kez- okunmalı kanaatindeyim. Hayri İrdal ve Halit Ayarcı başta olmak üzere bilmeden tanıdığınız, tanımadan sevdiğiniz karakterleri fark ettikçe ve zaman üzerine her düşünmenizde Tanpınar'ı tekrar tekrar yad edeceksiniz.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları - 422 s.

Okuma Radyosu #1

"Müziksiz bir hayat hatadır." - Friedrich Nietzsche
Okurken müzik dinlemeyi sever misiniz? Ben bayılırım! Özellikle yolda ve/ya dışarıda okurken, dikkat dağıtıcı seslerden uzak durmak için müzik olmazsa olmaz benim için. Ancak çalan müziğin de aynı şekilde dikkat dağıtıcı olmaması gerekir; film/oyun müzikleri, klasik parçalar, enstrümantal yorumlar okumak için idealdir bu yüzden. Sadece dışarıda da değil tabi, evdeyken de müzik dinleyerek okumayı seviyorum. Örneğin bilgisayar başında takip ettiğim blogları okurken, fonda çalan sakin bir müzik okuma zevkini katlayan ögelerden.

İşte bendeniz yine durumdan vazife çıkarıp, okurken müzik de dinlemeyi sevenler için yeni bir gönderi yapmaya karar verdim: Okuma Radyosu. Arada bir yenilemeyi planladığım bu çalma listesine ister buradan, ister blogun sağ kenar çubuğundan ulaşabilirsiniz.

Herkese iyi dinlemeler!

Kısaca #1

Görece uzun zaman evvel okuduğum, dolayısıyla hakkında uzun uzun yazamayacağım ancak yine de paylaşmak istediğim kitaplar...
Öylesine Hikayeler - Rudyard Kipling


Kipling'in çocukluğunda Hintli dadılarından dinlediği masallardan hatırladıklarını ve sonradan okuduğu fabl, Binbir Gece Masalları, Budist hayvan masalları gibi hikayelerle harmanlayarak kendi çocukları için yazdığı masalları içeriyor Öylesine Hikayeler. Kendi çizimleriyle süslediği 12 hikayenin çoğunda kahraman bir hayvandır ve bu hayvanların yeteneklerini, fiziksel özelliklerini nasıl kazandığını anlatır.

İlk bakışta bir çocuk kitabı izlenimi bıraksa da, yetişkinler için de yaratıcılıkta sınır diye bir şeyin olmadığını gösteren enfes bir kitap Öylesine Hikayeler. Fillerin uzun hortumlarını nereden aldıklarını, balinaların neden küçük çocukları yemediğini merak ediyorsanız, mutlaka okumalısınız.

Şehrazat'ın Bin İkinci Gece Masalı - Edgar Allan Poe

Dünya Edebiyatının büyük ustalarından Poe'nun dokuz öyküsünden oluşuyor Şehrazat'ın Bin İkinci Gece Masalı. Zaman ile mekanda düşsel yolculukların yaşandığı, hicivsel ögeler barındıran, bilim-kurgu izleri taşıyan ve arka kapağa göre "Bir kısmı Türkçe'ye ilk kez çevrilen" dokuz öykü...

Okuması keyifli, insanı gündüz düşlerine sürükleyen bu kitapta dikkatimi çeken ilk unsur, her öyküde neredeyse her cümlenin bir dipnotunun olmasıydı. Öyküler yeterince şaşırtıcı değilmiş gibi, her dipnotla beraber Poe'nun gönderme yapmadaki başarısına ve geniş kültür birikimine hayran kalmamak elde değil.

Yasemen Çiçeğinin Zamanı - Alifa Rıfaat

Oldukça zorlu bir hayat geçiren Mısır kökenli Alifa Rıfaat'ın şahsen yaşadıklarından ve çevresinde gözlemlediklerinden esinlenerek kaleme aldığı on bir öyküsünü içeren Yasemen Çiçeğinin Zamanı, Arap kültüründe kadının yeri, kültürün aile yapısı ve kadınların kendi dünyalarında hissettikleri üzerine ufuk açan bir eser.

Yazarın en çok hoşuma giden yönü, hikayelerindeki karakterlerle kendisini özdeşleştirmedeki başarısı olmuştu. İçselleştirme konusundaki bu başarısının sırrı karakterleriyle bir yandan güçlü birer kadın portresi çizerken, diğer yandan bu karakterlerin gizli duygu ve fantezilerini aktarması diye düşünmekteyim.

Kırmızı Ot - Boris Vian

Peynir satıcısının arabasının arkasından, rakibinin siyasal dayanaklarına sahip olmayan ve içinde büyük bir maymun tarafından bekareti bozulmuş bir genç kızın bulunduğu, tören tahtırevanıyla yetinmesi gereken hırdavatçının arabası geliyordu. Maymunun kirası çok fazla tutuyordu, fiyatı kadar iyi sonuç vermemişti. Çünkü, genç kız on dakikadır baygındı ve artık bağırmıyordu. Bu arada belediye başkanının karısı menekşeye dönüşmekteydi ama yine de çok kötü taranmış bir sürü tüyü vardı.
Biraz manipülatif bir alıntıyı seçtiğimi itiraf ediyorum ancak kitabı okurken neler hissettiğimi anlamanız için uygun bir yöntem olduğu kanaatindeyim. 

Günlerin Köpüğü isimli eserine düzülen övgüler sebebiyle merak ettiğim bir yazardı Boris Vian. Okul kütüphanesinde Kırmızı Ot isimli kitabına rastladığımda, merakıma yenik düşüp alıp okudum ben de...

Açık konuşmak gerekirse kendimi hiçbir zaman "nitelikli okur" olarak görmedim. Çok okumaya çalışıyor olmam, benim için "iyi bir okur" olmayı beraberinde getirmiyor. Olsa olsa "tecrübe edinmeye çalışan okur" diyebilirim kendim için. İşte bu haleti ruhiye içerisinde en azından artık alt-metninin anlamayacağım kitaplarla karşılaşmayacağımı düşünürken Kırmızı Ot beni hayal kırıklığına uğrattı. Vian kafasında öyle bir dünya yaratmış ki, okuduğum süre boyunca bilmem gerektiği halde bilmediğim bir şeyler olduğunu hissettim. Sanki kitabın ilk sayfaları eksikmiş ya da bir devam kitabıymış gibi... Bu esnada -daha sonradan öğrendiğim üzere- alt-metinde verdiği mesajları ıskalamışım haliyle.


Boris Vian enteresan bir kişilik: Caz müzisyeni, senarist, kısa film amatörü, oyun yazarı, şair, mühendislik ve araba yapımına kadar varan geniş bir ilgi alanına sahip. Vernon Sıllivan adında hayali bir Amerikalının romanının çevirisi olduğunu iddia ettiği ilk romanı Mezarlarına Tüküreceğim ile sükse yaratmış, daha sonra da "Fransız dilinin cümle yapısını kıran, yan yana gelmeleri olanaksız olan sözcükleri, şaşırtıcı bir şiirsellik ve uyumla yazması"yla parlamış. 

Kırmızı Ot'un siyasi tarihi de karmaşık. Net bir bilgiye ulaşamamış olsam da kitabın Türkçe'ye çevrilme "izni" 1994'de verilmiş. Yumuşak Makine ve Ölüm Pornosu davalarının günümüzde vuku buluyor olmasını göz önünde bulundurursak fazla söze ihtiyaç kalmıyor sanırım.

Kitabı o kadar anlamadım -ve dolayısıyla sevmedim ki- kitap yerine Altıkırkbeş Yayın hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle telif haklarına dair kaleme aldıkları cesaretlendirici satırlar gerçekten çok güzel: 
Bu çevirinin tüm yayın haklarını sahiplendik. Tanıtım alıntıları dışında -makul boyutlarda- izinsiz çoğaltılması ahlak kurallarına ve yasalarımıza göre suç sayılmaktadır. Böyle bir harekete kalkışmak istediğinizde önce bize sorarsanız uygar dünya adına seviniriz. P.S.:Tüm fotokopi fanzinler yukarıdaki açıklamadan bağımsızdırlar. Onlar istedikleri ALTIKIRKBEŞ kitabını veya metnini çoğaltabilir, bozup yeniden yaratabilirler. Okurlarımızı yasal dergileri değil "fotokopi fanzinleri izlemeye çağırıyoruz.Onlar sizi uçurumdan aşağı itecek güce sahiptirler ve uçmayı öğrenmenin zamanı geldi. Yaşasın FOTOKOPİ, Yaşasın KAOS. 
Son olarak hemen her okurun kabusu olan dahi anlamındaki -de'lerin yanlış yazımı sık karşılaştığım bir olay oldu bu kitapta. Sadece o da değil; -ki'ler, soru eki -mı, -mi'ler de sık sık yanlış yazılmıştı. Sonraki basımlarda düzeltilmesini temenni ederim.

Kitap hakkında bu kadar az bilgi veren bir yazı yazmaktan ne kadar hoşnut olmasam da meraklıları için boş vaktiniz bol ve zorlu okumaları seviyorsanız bir göz atın derim. 

Kırmızı Ot - Boris Vian, Altıkırkbeş Yayınları - 139 s.