Bilir misiniz, üniversiteyi bitirdiğimiz zaman, hepimiz nasıl saçlı sakallı kocaman bebeklerdik. Bilemezsiniz. Anlatınca olmaz. Yaşamak diye bir problem yoktu bizim için. Böyle bir problem çözmedi asistanlar tatbikatlarda. Sonunda hepimizi kurt kaptı tabii. İnsan taklidi yaptığımız için, kurtlar bizi adam sandı.
"Modern Türk edebiyatının kutsal kitabı" tabiri, gerek edindiği nam, gerekse ebatları itibariyle yanlış olmayacaktır Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı için. Yayımlandığı 1970 yılında TRT Roman Ödülü'nü kazanan bu ilk roman, dili ve anlatım şekliyle pek çok eleştirmene göre Türk edebiyatında devrim niteliği taşır. Hemen her aklı başında okurun da okuduğu/okumak istediği kitaplar arasında yer alır.
İşte sevgili Gölgeliyol ile beraber okuduk biz de Tutunamayanlar'ı. Hem de "yarım bırakmadan, tek seferde okumak" gayesiyle -ki başarılı da olduk bu gayemizde. Ben kalkıp da size Tutunamayanlar'ın edebiyatımızdaki yerini, getirdiği yenilikleri anlatacak değilim, bu konu hakkında yeterince yazılıp çizilmiş, yeterince akademik inceleme yapılmış hali hazırda.
Öncelikle Oğuz Atay'ın üzerimdeki motivasyon ve ilham kaynağı rolünü paylaşmak istiyorum: Atay, Kastamonu'nun İnebolu ilçesinde doğmuş, mühendislik okumasına rağmen edebiyat dünyamızda çok büyük yerlere gelmiş bir yazar. Hali hazırda mühendislik okuyan ve kendi çapında edebiyata gönül veren bir Kastamonu'lu olarak, ideallerimi ve hayallerimi desteklemesi açısından bu küçük biyografik unsur benim için büyük önem arz ediyor. Tutunamayanlar ile başlayan Atay yolculuğumu, yazarın kısacık hayatına sığdırdığı hepi topu yedi eseriyle devam edeceğimi de belirtmek isterim.
Hiç bilgisi olmayanlar için kitabın konusuna değinmek gerekirse; başkarakterimiz Turgut Özben, ani bir şekilde intihar eden arkadaşı Selim Işık'ın bu eyleminin nedenlerini ve geçmişini araştırma tutkusuyla işe başlar. Selim'i tanıyan insanlarla konuşur, notlarını, günlüklerini okur... Böylece bir yandan Selim'i yeniden keşfederken, öte yandan da kendi hayatını sorgular. Görünürde evli, çocuklu, iş sahibi bir tutunan olan kendisinin de aslında bir "tutunamayan adayı" olduğunu keşfeder...
Söylemekte yarar var ki, kitapta herhangi bir olay örgüsü mevcut değil. Hatta neredeyse herhangi bir olay bile mevcut değil; yine pek çok eleştirmen tarafından bilinçli bir tercih olarak addedilen psikolojik betimlemeler, karmaşık diyaloglar, kah bir tiyatro sahnesini, kah bir şarkıyı kullanarak yapılan anlatımlar doğrudan okurun ruh halini hedef alıyor. Kitabın başından sonuna kadar sürekli bir devinim içerisinde değişiklik göstermesine rağmen eserin bütünündeki dil, okuru metnin içinde hissettiren bir üsluba sahip. Özellikle mizahi yaklaşımlarda dilin kullanımındaki yetkinlik oldukça etkileyici. Hicvin ya da taşlamanın günümüzden görece daha değerli olduğu bir dönem için ele aldığımızda Atay'ın edindiği namı sonuna kadar hak ettiği görülüyor. Tabi Tutunamayanlar'ın yazıldığı dönemde fark edilmeyen, hatta edebi çevrelerce oldukça küçümsenen bir eser olduğunu söylemeden geçmemek gerek; değeri sonradan keşfedilen bir başyapıt diyebiliriz sanıyorum ki...
Bu kadar övgüye rağmen benim için farklı bir yere sahip kitaplardan birisi olmadı Tutunamayanlar. Belki okumadan evvelki beklentilerimin yüksekliği, belki de günümüzde haddinden fazla "popüler" olmasının getirdiği önyargı etmendir bu durumumda, bilemiyorum. Dediğim gibi yazıldığı dönem açısından ele alındığında sahiden de devrimsel bir niteliğe sahip, yenilikçi ve öncü bir eser olmasını doğal karşılıyorum ancak günümüze geldiğimizde bu kadar kişi tarafından baş üstünde tutulmasını, okumuş olanların okumayanları ukala hatta küstah bir tavırla küçümsemesini anlamlandıramıyorum açıkçası. Hele bir de her okuyanın, eserin kendisini anlattığı iddiası var ki, evlerden ırak...
Kitabın çıkış noktasını oluşturan karakter Selim Işık -daha sonradan Atay'ın biyografik unsurlardan yararlandığı ortaya çıktığı için bizzat Oğuz Atay da diyebiliriz belki- yeryüzüne nadir gelen insanlardan: Ağır psikolojik bir vakanın ürünü, naifliği ve hayalperestliği neredeyse gerçek üstü, düşünceleri ve düşünme şekli olağan dışı bir karakter... Zaten Tutunamayanlar'ı değerli kılan unsurların başında da bu nadirattan sayılan insanlarla kurdurduğu empati yatıyor kanaatindeyim. Çevremizde kolay kolay göremeyeceğimiz, hele şu günlerde bizzat yaşamamızın olanaksız olduğu cenderelerin tümü için kendimize pay çıkartmak bana yakışıksız geliyor. Elbette farklı noktalardan, farklı konulardan hemen herkesin payına düşen unsurlar mevcut eserde; benim derdim bütün olarak Tutunamayanlar'ı kişiselleştiren kitleyle... Hayatı boyunca kapitalizmle savaşan Che Guevara 'nın resimlerinin t-shirt'lere, bardaklara basılıp satılarak bizzat kapitalizm materyali haline getirilmesi gibi, Tutunamayanlar'ı anlatmak için yazılan bu kitabın tutup da bir popüler kültür ögesi haline getirilerek herkes tarafından "benimsenmesini" nahoş buluyorum. Özellikle bir dönem Facebook, Twitter gibi bilumum sosyal paylaşım sitesinde Olric'le başlayan kimi doğru, kimi yanlış alıntıların baş göstermiş olması, söylemek istediğimi daha net açıklayacak bir örnek olacaktır. Özetle demem o ki -şahsi görüşüme göre- "gerçek" bir tutunamayan, hiçbir zaman Tutunamayanlar'ı okuyamayacaktır: Kendisine bile itiraf etmekten çekindiği zaaflarını, hatalarını ve çelişkilerini bir başkasından duymaya dayanamaz Selim ve Selim gibiler...
Yazının hacmi haddini aşmaya başladığı için detaylara giremeyeceğim ancak kitabın "Sevin'e..." şeklinde yapılan ithafında bahsi geçen Sevin Seydi, Maurice Whitby ile beraber "Dün, Bugün, Yarın" başlıklı şarkılar kısmının çevirisiyle, 2007 yılında Britanya Karşılaştırmalı Edebiyat Birliği'nin Dryden Çeviri Ödülü'nü kazanmış. Çeviri, telif hakları sebebiyle yayınlanmamış olsa da, birlik tarafından yapılan açıklamada "eserin (Tutunamayanlar) halihazırda tamamlanmış olan çevirisinin de yayınlanmasını umuyoruz" ibaresi yer almakta ancak günümüzde bu çeviriye dair herhangi bir iz bulunmamakta. Eserin yabancı dilde basılan tek çevirisi ise Anneke van der Heijden ve Margreet Dorleijn tarafından gerçekleştirilmiş Flemenkçe çevirisi imiş. Ayrıca Tutunamayanlar, UNESCO tarafından "20. yy Türk edebiyatının muhtemelen en muteber romanı" olarak tanımlanmış.
Yazıyı neticeye erdirirken okumuş olmaktan ziyadesiyle hoşnut olduğum bu müstesna eser için diyebilirim ki; edebiyatla haşır neşir olmayı sevenlerin, haleti ruhiyesini negatif yönde etkileyen eserlerden hoşlananların, yedi yüz küsür sayfalık zorlu bir okuma sürecini göze alıp tüm beklenti ve önyargılarından sıyrıldıkları takdirde severek ve hatta bayılarak okuyacakları bir roman.
Tutunamayanlar - Oğuz Atay, İletişim Yayınevi - 736s