Öne çıktım, "Göz yaşartıcı gaz sıkmanıza gerek yok," dedim. "Arkadaşlar zaten yeterince duygusal insanlar."
Üst Kattaki Terörist
Gezi'de sıkça karşılaştığımız, karşılaştıkça da gülümsediğimiz bu slogan Emrah Serbes'in kitabından; Erken Kaybedenler. Ankara polisiyelerinin yazarı, dolayısıyla çok sevilen Behzat Ç. karakterinin yaratıcısı Serbes, erkek çocukların dünyasını anlatıyor okura; taşrada ve kainatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikayelerini... Ne Behzat Ç. izleyicisi ne de Emrah Serbes okuru olduğum için ilgimi çekmeyen, pek de okumaya niyetim olmayan bir kitaptı Erken Kaybedenler. Sevgili Kitap Eylemcisi'nin düzenlediği çekilişle kitabı kazanmam üzerine tanışma imkanı buldum kendisiyle. İyi ki de tanışmışım.
Erken Kaybedenler, erkek çocukların ağzından yazılan öykülerden oluşuyor. Yaşları 13-14'ü geçmeyen, kah aşk acısı kah varoluş sancısı yaşayan, mahallede top oynayan, sahilde kumdan kaleler inşa eden çocuklar bunlar, yani hepimizin bildiği, tanıdığı çocuklar... Sekiz öyküden mürekkep kitap, Cemil Meriç'ten "Acılar hatıralaşınca güzelleşir" alıntısıyla karşılıyor okuru -ki esere hakim duyguyu anlatmak için daha iyi bir seçim yapılamazdı kanaatimce. Serbes'in öyküleri öyle duygu yüklü, öyle "gerçek" ki kitaba kapılmak işten bile değil. İster istemez -bir okur olarak- sık sık yazarın "gelişine yazdığı" izlenimi edindim öykülerden; irdelemeden, üzerinde durmadan, adeta içten geldiği gibi kaleme alınmış öyküler.
Kitabın en büyük kusuru dili. Öykü kahramanlarının yaşadıkları ve hatta düşündükleri on üç yaş için örneğin, gayet gerçekçi olsa da bunları ifade şekilleri bir, hatta iki beden büyük gelmiş hikayelere. Çocukların ağzından anlatılan hikayelerin kurgu edilişi ve dile getirilişi karakterlerimizi ayan beyan "büyümüş de küçülmüş" bir çizgiye sürüklüyor; yani aslında hepsinin bir yetişkin tarafından yazıldığı sık sık hatıra geliyor ve eserden anlık kopmalara sebep oluyor. Elbette kimsenin hikayeleri "gerçekten çocukların anlattığına" inanmak isteyeceğini düşünmüyorum ancak anlatılanların gerçek olmadığını "unutturmak" maharet gerektiriyor -ki Serbes bu hüneri sergileyememiş maalesef.
Bahsi geçen yeteneğin en ala örneklerinden birini Salinger, hiç de beğenerek okumadığım, Çavdar Tarlasında Çocuklar'ında sunar. Başkahramanımız ve anlatıcımız Holden Caulfield kelimenin tam anlamıyla bir ergendir ve kitap boyunca bunu unutmamız mümkün olmaz; hikayesini, bizzat kendi ağzından dinlediğimize ikna oluruz. Öyle ki beni eserden uzaklaştıran ilk etmenlerden birisi, kendisinin bitmek bilmez ergen zırvaları olmuştur -ki gerçekçiliğini varın siz tahayyül edin! Öte yandan J. Safran Foer'in Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın kitabında sekiz yaşındaki Oscar sıkça "yaşından büyük" laflar etse de Foer, karakterin "dahiye yakın bir zekaya sahip olması" jokerini kullanarak telafi etmiştir durumu örneğin. Bahsetmezsem eksik kalacak bir başka örnek Emma Donoghue imzalı Oda olacaktır; 5 yaşındaki Jack'in anlatısı neredeyse "Bu çocuk bu yaşta yazı yazmayı nereden öğrenmiş?" dedirtecek cinstendi, takdire şayan.
Bu ufak "çocukların ağzından yazılmış kitaplar" hatırlatmasının ardından konumuza dönecek olursak; dil meselesine bu denli takılmamın sebebi, her yönüyle enfes olabilecek bir eserin bu büyük handikap sebebiyle "keyiflik" bir hal alması. Kurulan duygu dünyasına hayran olmamak elde değil; hikayeleri okurken hüzünden, sevince; acıdan, kahkahaya sık ve ani geçişler yaşıyoruz -ki çocukluk dediğimiz tam da bu değil midir? Yere düşen dondurmasının ardından yaygara kopartan çocuk değil midir baloncuyu gördüğünde neşelere gark olan? Ya da düşüp de canı yandığında ağlama hazırlığı yaparken herkesin gülmesi üzerine kahkahalar koparan? İşte böyle bir eserde anlatım dilindeki bu eksiklik sadece gerçekçiliği öldüren bir unsur olarak çıkmıyor karşımıza; yer yer didaktikleşen ve rahatsız eden, yer yer ise kurguyu vasat bir seviyeye çeken bir handikap.
Bu şartlar altında Serbes'in son kitabı Hikayem Paramparça merak ettiklerim arasına girdi. Hikayelerde yaş unsurunun ortadan kalkması beklentimi karşılayabilir diye ümit etmekteyim. Öte yandan tam aksi bir sonuç almam da olası, dolayısıyla kafam karışık bu konuda biraz.
Özetle Erken Kaybedenler, çok daha iyi olabilecekken vasat kalmış ama okuması çok keyifli, huzurlu ve eğlenceli bir kitap.
Erken Kaybedenler - Emrah Serbes, İletişim Yayınları - 143 s.
Erken Kaybedenler, erkek çocukların ağzından yazılan öykülerden oluşuyor. Yaşları 13-14'ü geçmeyen, kah aşk acısı kah varoluş sancısı yaşayan, mahallede top oynayan, sahilde kumdan kaleler inşa eden çocuklar bunlar, yani hepimizin bildiği, tanıdığı çocuklar... Sekiz öyküden mürekkep kitap, Cemil Meriç'ten "Acılar hatıralaşınca güzelleşir" alıntısıyla karşılıyor okuru -ki esere hakim duyguyu anlatmak için daha iyi bir seçim yapılamazdı kanaatimce. Serbes'in öyküleri öyle duygu yüklü, öyle "gerçek" ki kitaba kapılmak işten bile değil. İster istemez -bir okur olarak- sık sık yazarın "gelişine yazdığı" izlenimi edindim öykülerden; irdelemeden, üzerinde durmadan, adeta içten geldiği gibi kaleme alınmış öyküler.
Kitabın en büyük kusuru dili. Öykü kahramanlarının yaşadıkları ve hatta düşündükleri on üç yaş için örneğin, gayet gerçekçi olsa da bunları ifade şekilleri bir, hatta iki beden büyük gelmiş hikayelere. Çocukların ağzından anlatılan hikayelerin kurgu edilişi ve dile getirilişi karakterlerimizi ayan beyan "büyümüş de küçülmüş" bir çizgiye sürüklüyor; yani aslında hepsinin bir yetişkin tarafından yazıldığı sık sık hatıra geliyor ve eserden anlık kopmalara sebep oluyor. Elbette kimsenin hikayeleri "gerçekten çocukların anlattığına" inanmak isteyeceğini düşünmüyorum ancak anlatılanların gerçek olmadığını "unutturmak" maharet gerektiriyor -ki Serbes bu hüneri sergileyememiş maalesef.
Bahsi geçen yeteneğin en ala örneklerinden birini Salinger, hiç de beğenerek okumadığım, Çavdar Tarlasında Çocuklar'ında sunar. Başkahramanımız ve anlatıcımız Holden Caulfield kelimenin tam anlamıyla bir ergendir ve kitap boyunca bunu unutmamız mümkün olmaz; hikayesini, bizzat kendi ağzından dinlediğimize ikna oluruz. Öyle ki beni eserden uzaklaştıran ilk etmenlerden birisi, kendisinin bitmek bilmez ergen zırvaları olmuştur -ki gerçekçiliğini varın siz tahayyül edin! Öte yandan J. Safran Foer'in Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın kitabında sekiz yaşındaki Oscar sıkça "yaşından büyük" laflar etse de Foer, karakterin "dahiye yakın bir zekaya sahip olması" jokerini kullanarak telafi etmiştir durumu örneğin. Bahsetmezsem eksik kalacak bir başka örnek Emma Donoghue imzalı Oda olacaktır; 5 yaşındaki Jack'in anlatısı neredeyse "Bu çocuk bu yaşta yazı yazmayı nereden öğrenmiş?" dedirtecek cinstendi, takdire şayan.
Bu ufak "çocukların ağzından yazılmış kitaplar" hatırlatmasının ardından konumuza dönecek olursak; dil meselesine bu denli takılmamın sebebi, her yönüyle enfes olabilecek bir eserin bu büyük handikap sebebiyle "keyiflik" bir hal alması. Kurulan duygu dünyasına hayran olmamak elde değil; hikayeleri okurken hüzünden, sevince; acıdan, kahkahaya sık ve ani geçişler yaşıyoruz -ki çocukluk dediğimiz tam da bu değil midir? Yere düşen dondurmasının ardından yaygara kopartan çocuk değil midir baloncuyu gördüğünde neşelere gark olan? Ya da düşüp de canı yandığında ağlama hazırlığı yaparken herkesin gülmesi üzerine kahkahalar koparan? İşte böyle bir eserde anlatım dilindeki bu eksiklik sadece gerçekçiliği öldüren bir unsur olarak çıkmıyor karşımıza; yer yer didaktikleşen ve rahatsız eden, yer yer ise kurguyu vasat bir seviyeye çeken bir handikap.
Bu şartlar altında Serbes'in son kitabı Hikayem Paramparça merak ettiklerim arasına girdi. Hikayelerde yaş unsurunun ortadan kalkması beklentimi karşılayabilir diye ümit etmekteyim. Öte yandan tam aksi bir sonuç almam da olası, dolayısıyla kafam karışık bu konuda biraz.
Özetle Erken Kaybedenler, çok daha iyi olabilecekken vasat kalmış ama okuması çok keyifli, huzurlu ve eğlenceli bir kitap.
Erken Kaybedenler - Emrah Serbes, İletişim Yayınları - 143 s.
:)Tankut dile takılmış olsan da beğenmişsin, diğer kitaplarını okumaya heves ettirmişti bana:)
ReplyDeleteAynen öyle oldu; Serbes'le tanışmak için ideal bir kitapmış. Tekrardan çok teşekkürler bu arada! =)
Deleterica ederim , keyif aldığın için ben teşekkür ederim , çok mutlu oldum:)
DeleteEmrah Serbes'in yolun daha başında olduğunu düşünüyorum. Kitaplığımda Erken Kaybedenler'e bakınırken, aynı rafta gözüme takılan Murat Menteş ve Alper Canıgüz kitaplarıyla birlikte düşünüyorum ister istemez. Eğer Serbes'in yolun başında olduğu söylersek, Menteş'in(yolun neresinde olduğunu saptamak zor olsa da) yolun hep o aynı yerinde, sabit beklediğini, bütün romanlarını oradan yazdığını söyleyebiliriz belki. Canıgüz nerde peki? Onun yeri apayrı :) Cehennem Çiçeği ile geri dönmüş, hoşdönmüş aramıza.
ReplyDeleteSerbes ve Menteş'in -henüz- birer kitaplarını okumuş olsam da ikisi için söylediklerinize katılıyorum, gerçi Serbes'i doğru değerlendirebilmek için Ankara Polisiyeleri'ni de okumak gerekir muhtemelen. Canıgüz'ü ise henüz okuyabilmiş değilim lakin özellikle şu sıralar çok sık övgü duyuyorum hakkında -ki Menteş, Ruhi Mücerret'i çıkartana kadar onun hakkında da aynı dozda övgü duyuyordum. Bu yüzden "tedirginim" biraz ama tez vakitte okuyup, öyle karar vermeyi planlıyorum =)
ReplyDeleteMerhabalar. Erken Kaybedenleri henüz okumadım. Fakat Emrah Serbes'in Hikayem Paramparça adlı kitabını okuduğumda bir kitabını daha okuma listeme eklemeye karar vermiştim. Dün kitapları hakkında bir inceleme ararken tesadüfen bloğunuzdaki yazıya rastladım. İyi ki de rastlamışım. Kitabı birçok yönden incelemişsiniz. Olumlu veya olumsuz bütün düşüncelerinizi güzel bir şekilde dayanakları ile ifade etmişsiniz. Yararlı ve içi dolu bir yazı olmuş. Emeğiniz için teşekkür ediyorum.
ReplyDeleteYazınızı okuduktan sonra Erken Kaybedenler kitabının keyifli fakat okunması şart olmayan bir eser olduğu kanısına vardım. Belki hayatımın daha musait bir döneminde okuyabilirim.
Hikayem Paramparça kitabını merak ettiğinizi söylemişsiniz. Bu kitap hakkında birkaç fikir belirtmek isterim.
Kitabı çok yakın bir arkadaşımın ısrarı ve hediye etmesi üzerine okudum. Hikayem Paramparça yer yer kısa notlardan, yer yer alıntılardan, yer yer anılardan oluşmuş. Güzel bir hikaye ile de sonlanmış.
Küçük ve alakasız görünebilecek parçalar kitabın genelinde sizi bir konu etrafında topluyor. Son hikaye ile de hoş bir bitiriş yapıyor.
Yazılarda katılmadığım bazı noktalar olsa da bir bütün olarak kitabı çok beğendim. Okurken zevk aldım. Güzel tespitlere, hoş ifadelere rastladım. Dil ve içerik anlamında Erken Kaybedenlerde bulamadığınız birçok unsuru bu kitapta bulabileceğinize inanıyorum. Kitabı konusu itibari ile çok uygun bir dönemde okuduğumu da belirtmek istiyorum. Bu kadar beğenmemde şüphesiz bunun da etkisi var.
Sizin gibi oturup, ciddi emek harcayarak daha ayrıntılı ve açıklayıcı bir yazı yazmak isterdim ama ne yazık ki iş dünyasından ötürü vakit sıkıntım var. Üstünkörü söyleyebileceklerim bu kadar. Umarım bir fikir edinmenizde yardımcı olur. Çünkü ben bloğunuzdan fazlasıyla faydalandım şu iki gün içerisinde. İlk yazınızdan son yazınıza kadar aynı bilgilendirme ve analiz kalitesini korumuşsunuz. Bir şeyler karalayan biri olarak yazmanın değerini ve zorluğunu bilirim. Aynı zamanda bu konuda takdir edilmenin verdiği hazzı da. Bu yüzden tekrardan teşekkür ediyorum. Umarım böyle devam edersiniz.
Merhabalar,
DeleteÖncelikle güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim; çok mutlu ettiniz beni. Tesadüf bu ya; doğum günüm olan bugünde, böylesi bir yorumla karşılaşmak inanın aldığım en güzel hediyelerden birisi oldu, sağ olun.
Erken Kaybedenler hakkında vardığınız kanaate katılıyorum; söylediğiniz gibi keyifli ama elzem olmayan bir kitap. Özellikle hemen her okurun zaman zaman yaşadığı okuma motivasyonu eksikliği dönemlerinde şifa niyetine okunabilir zira akıcı ve eğlenceli, aklınızda bulunsun.
Hikayem Paramparça için söylediklerinize de teşekkür ederim: Bahsettiğiniz "yer yer kısa notlar, yer yer alıntılar"dan oluşma durumu biraz tedirgin (?) etti beni çünkü günümüz edebiyat anlayışı büyük bir ivmeyle aforizma üfürmekten ibaret olmaya doğru gidiyor; iki aklı başında kelam, bir güzel tespitle insanlar yazar oluveriyorlar. Gerçi sonradan söyledikleriniz Hikayem Paramparça'nın bundan ibaret olmadığına dair, dolayısıyla okuduğum vakit sizin kadar hoşlanacağımı düşünüyor/ümit ediyorum. Yorumunuzla beraber okunacaklar arasında öncelikli bir yere sahip oldu Hikayem Paramparça.
Yeni yazılarda görüşmek temennisiyle, yeniden teşekkürlerimi sunuyorum, sevgiler...
Demek istediğini anlıyorum. Hikayem Paramparça'yı gerek dil, gerek içerik anlamında beğendim. Fakat aforizma edebiyatı anlamında bir kez daha düşündüğümde bazı yerlerde hayal kırıklığına uğratabilir. Genel olarak demiyorum ama bazı yerlerde bu durumla karşılaşabilirsin. Bunu söyleyerek kitap hakkında iyiden iyiye soru işaretleri oluşturmak istemem ama bir yandan da dürüst olmak gerekiyor. Altını çizmek istediğim nokta ise kitabın harcanan vakte değdiği.
DeleteUmarım sizde okuduktan sonra böyle düşünürsünüz. Benim için en önemli kriter budur. Sonuçta elimizdeki zamanı değerlendiriyoruz hepimiz.
kitabı vasat buldum bende
ReplyDelete