İnsan eğer sorgulamaksızın kabullenmeye şartlandırılmamışsa, mutluluk, gerçekten çok daha zor bir uğraş.
Bu sıralar distopya okumalarına sarmış durumdayım; uzun vadede önceliği türün bilindik kültlerine verip, zaman içerisinde daha kıyıda köşede kalmış örnekleri de okumak arzusundayım. Azdır ama bilmeyenler için distopyayı kısaca tanımlamak gerekirse; en basite indirgenmiş haliyle ütopyanın anti-tezi diyebiliriz. Yani karanlık bir gelecek hayali/kurgusuyla çağının toplumsal ve siyasal yapısını ele alan ve/ya eleştiren eserlere distopya adı veriliyor. (Elbette sadece geleceğin tahayyülü ile gününü anlatmak gibi bir koşul yok; geçmişi anlatarak dönemini eleştirebilir veya tam tersini gerçekleştirebilir.)
Aldous Huxley'nin 1932'de yayımlanan eseri Cesur Yeni Dünya ise genel kapsamda distopya olarak anılsa da pek çok okur ve hatta akademisyen tarafından distopya mı yoksa ütopya mı diye tartışılan bir kitap. Bu konuyu, nedenleriyle beraber, biraz sonra değinmek üzere kenara koyup kısaca kitabın konusuna değinmek gerekirse; Cesur Yeni Dünya, Ford'dan sonra 632 yılını anlatıyor. Yani Amerikan araba kodamanı Henry Ford'un gelişini yeni miladı kabul eden, dolayısıyla onun endüstriyel felsefesini ilke edinmiş bir dünya düzeni söz konusu. İnsanların tüplerde "üretildiği", öjenik ve hipnopedi vasıtasıyla devlet gereksinimleri doğrultusunda kaderlerinin çizildiği bir dünya... Bu dünyada hastalıklar, savaşlar ve yoksulluk yok; herkes alabildiğine mutlu, teknoloji çok gelişmiş ve insanoğlunun eğlenmesine, mutlu olmasına amade bir durumda. Bu "ütopik" tabloyu gölgeleyen, hatta karanlıklaştıran ise bahsi geçen mutlak mutluluk pahasına ödenen bedeller; sanat ve bilimin ortadan kalkması; din ve felsefe kavramlarının yok olması; aile ve bağlılığın ayıp sayılması; dolayısıyla düşünmek ve sevmek gibi insani ihtiyaçların birer bilinmeze dönüşmesi. Kurnaz bir manevrayla hikayeye yedirilmiş ve sık sık bilim-kurguya kayan (eserin 80 yıl önce kaleme alındığına dikkat etmek gerek) bu dünya tasvirlerinden sonra ise asıl hikaye başlıyor; belli başlı kahramanlar ekseninde sistem ve sistemin getirdikleri içerisinde bireyin mutlak yalnızlığından, varoluş problemine kadar felsefi bir altyapıya sahip problemleri ele alınıyor.
Kitabı okurken, yaratılan evrendeki insanların aptal-mutluluklarına ve felsefi boşluklarına rağmen anlatılanların zaman zaman "neredeyse ideal bir dünya" olduğunu düşünmemek elde değil. Öyle ki, "Acaba okuduklarımı yanlış mı yorumluyorum? Bu okuduğum bir distopya olmayabilir mi?" diye düşündüm ben de... Bunun sebebini ise İthaki Yayınları'nın okuduğum baskısında (2012) kitabın sonunda yer alan David Bradshaw imzalı "Cesur Yeni Dünya Üzerine" başlıklı makalede buldum: Bradshaw'a göre eserin kaleme alındığı süreçte Huxley de tam olarak neyi amaçladığını bilmemekteydi; "bir hiciv mi, bir kehanet mi, yoksa bir proje mi yazdığından kendisi de emin değildi." Bu durumu, yazarın uzun bir süreçte değişen dünya görüşüne, İkinci Dünya savaşının yaşattığı yıkıma yakından şahit oluşuna ve bu süreçte kaleme aldığı kurmaca olmayan yazılara dayanarak pek çok farklı anlamlandırmanın yapılmasına dayandıran Bradshaw, Cesur Yeni Dünya'yı bir klasik haline getiren özelliğinin de "romanın derin çift yönlülüğünü doğuran kaygı ile belirsizlikler" olduğunu dile getiriyor.
Kitabın zamansızlığına dair en önemli özelliği ise -insanoğlunun tarihten asla ders almamasının bir getirisi olarak- yazılmasının üstünden geçen seksen seneye rağmen hala günümüz siyasi ve toplumsal yapısına dair doğru tespit ve eleştiriler getirebiliyor oluşu. Örneğin: Kapısında "Cemaat, Özdeşlik, İstikrar" yazan, insan üretiminin gerçekleştiği kuluçka ve şartlandırma merkezinde yapılan uygulamalar, gerçeküstü veya mantığa aykırı gelse de çağımızın sosyopolitik düzeni, embriyo iken değilse bile doğumuyla beraber bireyin kaderine dair çok net planlar çizmiş, sosyal ve ekonomik adalet(sizlik) açısından bireyin yapabilecekleri ve yapamayacaklarını belirlemiş durumda. Toplum içerisinde -somut maddelere dayandırılmasa da- bariz bir sınıflandırma, herkesin kendi halinden memnun olması gerektiğini empoze eden bilgi bombardımanı ve ne olursa olsun insanoğlunun mutlak mutlulukta sabit kalması gerektiği düşüncesi, hiç de bilim-kurgusal icatlara gereksinmeden, ziyadesiyle hakim konumda. Kitabı yazmasından 14 yıl sonra kendi eseri hakkında kaleme aldığı eleştirel önsözde Huxley de bu karanlık gelecek öngörüsü için şunları söylüyor: "O zamanlar, bunu gelecekte altı yüzyıl sonraya atmıştım. Bugün tek bir yüzyıl içinde bütün bu dehşet üzerimize çökebilecek gibi görünmektedir. Tabi bu sırada kendimizi moleküllere ayırmaktan kaçınırsak." Ayrıca kurgulanan yeni bir dünya düzeni söz konusu olduğunda ister istemez yazarın ideolojik duruşu da eserin neden kaleme alındığına dair düşüncelerin çeşitlenmesine sebep oluyor. Cesur Yeni Dünya için yapılan "Kapitalizmi mi yoksa komünizmi mi eleştiriyor?" tartışmasında, iki taraf da kendi haklı nedenlerini ideolojik temellere ve Huxley'nin siyasi görüş ile geçmişine dayandırırken, aynı zamanda kitabın distopya olup olmadığını da tartışmaya açmış oluyor...
Bütün bu tartışmaların temelinde ise Cesur Yeni Dünya'nın okuru sık sık felsefi sorularla muhatap eden yapısı yer alıyor. Toplum tarafından dışlanmanın psikolojisinden, bireyin toplum içerisinde eriyik hale gelerek mutluluğu mutlak telakki etmesine kadar birey-toplum ilişkisini irdeleyen Huxley; varoluş, mutluluk, yalnızlık ve daha pek çok felsefi meseleye dair herhangi net bir görüş dikte etmese de okuru düşünmeye davet ediyor. Bu davetin kör göze parmak sokmadan yapılması, fazlasıyla metne yedirilmiş olması da edebi açıdan tatminkar bir duruş olarak beliriyor.
Huxley'nin, altında yatan maksadı bir yana, aile kavramının müstehcen kabul edildiği bir dünya kurgulayıp, bu kurguyu da bir eleştiri addetme yoluyla aileyi kutsallaştırması ve kişi için manevi yönden önemi yüksek bir değer olarak göstermesi ise hoşuma gitmeyen özelliklerin başında yer aldı. Sistemi ve mutlak mutluluğu sorgulayan bir metin içerisinde, aile kavramının getirdikleri ve birey üzerinde kurduğu baskı unsurunu gözden kaçırması (veya görmezden gelmesi) eleştirinin samimiyetine gölge düşürüyor kanaatindeyim. Ayrıca Shakespeare'in bir dizesinden esinlenilen "Brave New World" isminin olduğu gibi "Cesur Yeni Dünya" olarak çevrilmesini de yanlış bulduğumu belirtmeliyim; bahsi geçen dizede cesaretten, yiğitlikten ziyade "dehşetli, yaman" anlamı bulunduğunu düşünüyorum. Kapak tasarımını başarısız, sayfa ebatlarının cep-kitabı boyutlarında olmasını ve bunun tek alternatif olmasını ise lüzumsuz bulduğumu da söylemeden geçmeyeyim.
Yazının hacmi daha fazla sınırları aşmadan neticelendirmek gerekirse; Cesur Yeni Dünya safi bilim-kurgu ve distopya özellikleriyle değil, düşünmek üzerine düşündüren alt metniyle de klasikler arasındaki yerini fazlasıyla hak eden bir eser.
Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley, İthaki Yayınları - 349 s.
Kitabı okurken, yaratılan evrendeki insanların aptal-mutluluklarına ve felsefi boşluklarına rağmen anlatılanların zaman zaman "neredeyse ideal bir dünya" olduğunu düşünmemek elde değil. Öyle ki, "Acaba okuduklarımı yanlış mı yorumluyorum? Bu okuduğum bir distopya olmayabilir mi?" diye düşündüm ben de... Bunun sebebini ise İthaki Yayınları'nın okuduğum baskısında (2012) kitabın sonunda yer alan David Bradshaw imzalı "Cesur Yeni Dünya Üzerine" başlıklı makalede buldum: Bradshaw'a göre eserin kaleme alındığı süreçte Huxley de tam olarak neyi amaçladığını bilmemekteydi; "bir hiciv mi, bir kehanet mi, yoksa bir proje mi yazdığından kendisi de emin değildi." Bu durumu, yazarın uzun bir süreçte değişen dünya görüşüne, İkinci Dünya savaşının yaşattığı yıkıma yakından şahit oluşuna ve bu süreçte kaleme aldığı kurmaca olmayan yazılara dayanarak pek çok farklı anlamlandırmanın yapılmasına dayandıran Bradshaw, Cesur Yeni Dünya'yı bir klasik haline getiren özelliğinin de "romanın derin çift yönlülüğünü doğuran kaygı ile belirsizlikler" olduğunu dile getiriyor.
Kitabın zamansızlığına dair en önemli özelliği ise -insanoğlunun tarihten asla ders almamasının bir getirisi olarak- yazılmasının üstünden geçen seksen seneye rağmen hala günümüz siyasi ve toplumsal yapısına dair doğru tespit ve eleştiriler getirebiliyor oluşu. Örneğin: Kapısında "Cemaat, Özdeşlik, İstikrar" yazan, insan üretiminin gerçekleştiği kuluçka ve şartlandırma merkezinde yapılan uygulamalar, gerçeküstü veya mantığa aykırı gelse de çağımızın sosyopolitik düzeni, embriyo iken değilse bile doğumuyla beraber bireyin kaderine dair çok net planlar çizmiş, sosyal ve ekonomik adalet(sizlik) açısından bireyin yapabilecekleri ve yapamayacaklarını belirlemiş durumda. Toplum içerisinde -somut maddelere dayandırılmasa da- bariz bir sınıflandırma, herkesin kendi halinden memnun olması gerektiğini empoze eden bilgi bombardımanı ve ne olursa olsun insanoğlunun mutlak mutlulukta sabit kalması gerektiği düşüncesi, hiç de bilim-kurgusal icatlara gereksinmeden, ziyadesiyle hakim konumda. Kitabı yazmasından 14 yıl sonra kendi eseri hakkında kaleme aldığı eleştirel önsözde Huxley de bu karanlık gelecek öngörüsü için şunları söylüyor: "O zamanlar, bunu gelecekte altı yüzyıl sonraya atmıştım. Bugün tek bir yüzyıl içinde bütün bu dehşet üzerimize çökebilecek gibi görünmektedir. Tabi bu sırada kendimizi moleküllere ayırmaktan kaçınırsak." Ayrıca kurgulanan yeni bir dünya düzeni söz konusu olduğunda ister istemez yazarın ideolojik duruşu da eserin neden kaleme alındığına dair düşüncelerin çeşitlenmesine sebep oluyor. Cesur Yeni Dünya için yapılan "Kapitalizmi mi yoksa komünizmi mi eleştiriyor?" tartışmasında, iki taraf da kendi haklı nedenlerini ideolojik temellere ve Huxley'nin siyasi görüş ile geçmişine dayandırırken, aynı zamanda kitabın distopya olup olmadığını da tartışmaya açmış oluyor...
Bütün bu tartışmaların temelinde ise Cesur Yeni Dünya'nın okuru sık sık felsefi sorularla muhatap eden yapısı yer alıyor. Toplum tarafından dışlanmanın psikolojisinden, bireyin toplum içerisinde eriyik hale gelerek mutluluğu mutlak telakki etmesine kadar birey-toplum ilişkisini irdeleyen Huxley; varoluş, mutluluk, yalnızlık ve daha pek çok felsefi meseleye dair herhangi net bir görüş dikte etmese de okuru düşünmeye davet ediyor. Bu davetin kör göze parmak sokmadan yapılması, fazlasıyla metne yedirilmiş olması da edebi açıdan tatminkar bir duruş olarak beliriyor.
Huxley'nin, altında yatan maksadı bir yana, aile kavramının müstehcen kabul edildiği bir dünya kurgulayıp, bu kurguyu da bir eleştiri addetme yoluyla aileyi kutsallaştırması ve kişi için manevi yönden önemi yüksek bir değer olarak göstermesi ise hoşuma gitmeyen özelliklerin başında yer aldı. Sistemi ve mutlak mutluluğu sorgulayan bir metin içerisinde, aile kavramının getirdikleri ve birey üzerinde kurduğu baskı unsurunu gözden kaçırması (veya görmezden gelmesi) eleştirinin samimiyetine gölge düşürüyor kanaatindeyim. Ayrıca Shakespeare'in bir dizesinden esinlenilen "Brave New World" isminin olduğu gibi "Cesur Yeni Dünya" olarak çevrilmesini de yanlış bulduğumu belirtmeliyim; bahsi geçen dizede cesaretten, yiğitlikten ziyade "dehşetli, yaman" anlamı bulunduğunu düşünüyorum. Kapak tasarımını başarısız, sayfa ebatlarının cep-kitabı boyutlarında olmasını ve bunun tek alternatif olmasını ise lüzumsuz bulduğumu da söylemeden geçmeyeyim.
Yazının hacmi daha fazla sınırları aşmadan neticelendirmek gerekirse; Cesur Yeni Dünya safi bilim-kurgu ve distopya özellikleriyle değil, düşünmek üzerine düşündüren alt metniyle de klasikler arasındaki yerini fazlasıyla hak eden bir eser.
Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley, İthaki Yayınları - 349 s.
Okumayı düşündüğüm "Cesur Yeni Dünya" kitabını çok açıklayıcı değerlendirmişsin. Bunun için teşekkür ederim.
ReplyDeleteOkuduktan sonra söylediklerim biraz daha anlaşılır olacaktır diye ümit ediyorum, o vakit tekrar konuşmayı dilerim. Ayrıca umarım siz de en az benim kadar keyif alırsınız kitaptan...
DeleteÇok güzel bir inceleme olmuş. Bu kitabı henüz okumadım. En çok merak ettiğim kitaplar arasında. Yazınız için teşekkürler...
ReplyDeleteYorumunuz ve nazik sözleriniz için ben teşekkür ederim; şimdiden iyi okumalar!
DeleteÇok sevdiğim ve tavsiye listemde olan bir kitap, ancak sizin yorumunuzla kafamda yeni bir boyut kazandı kitap, Bradshaw'ın önsözü de ilginç bir anlam katıyor kitaba, elinize sağlık:)
ReplyDeleteKitabı bitirdikten sonra İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyor olup, kitabı satır satır ele alan bir tez hazırlamak arzusu duydum ben de; öyle bir etki yani =) Güzel yorumunuz için teşekkürler.
DeleteHer Brave New World dediklerinde Iron Maiden'ın aynı isimli şarkısını mırıldanırım.
ReplyDeleteHemen bahsi geçmişken şarkının bağlantısını da paylaşalım madem: http://www.youtube.com/watch?v=BY4flSw-Ojs
Delete(Murat Dalkılıç dinlemekten iyidir ayrıca...)
Cesur Yeni Dünya'yı klasik yapan bence en önemli özelliği yazıldığı dönemde kalmaması,düşünsel yapısının sağladığı çağa da uygun bir esnekliğinin olması.Klasik olan klasik olanı yapmadığı için klasik olmuştur dersek yanlış olmaz düşüncesindeyim.Bu kitapta yemeği önümüze gümüş tepside getirmiyor, en fazla 2 domates 3 biber 2 patlican biraz da un tuz baharat koyuyor önümüze.Yine okuyucuya düşen kolları sıvayıp kendi yemeğini yapması.
ReplyDeleteNe olur bu malzemeden diye kendi kendine sorması.
Kendi geçmiş yaşantıları, haz deneyimleri ölçüsünde biçimlendirebilmesi.
Soru işaretlerini severim, bu kitap da insanın aklına soru işaretleri sokuyor ya ben işte bunu sevdim!
Çok güzel bir inceleme olmuş, hem teşekkür hem tebrik ediyorum
Kesinlikle; yazıda da söylemeye çalıştığım gibi insanı düşünmeye sevk eden yapısı bütün tartışma ve sınıflandırmaların ötesinde bir değer katıyor Cesur Yeni Dünya'ya. Beni en çok meraka düşüren ise Huxley'nin bu yapıyı bilinçli bir şekilde; adım adım, satır satır işleyerek mi kurduğu yoksa eserin "kendi kendisini yazmasına" müsaade edip, yine kendiliğinden felsefi bir altyapı oluşmasına mı müsaade ettiği oldu. Eminim bir yerlerde böyle meseleler soran çalışmalar, makaleler vardır; bir gün ulaşmak temennisiyle diyelim... Yorumunuz için ben teşekkür ederim ayrıca.
Deletetankut çok güzel bir yazı olmuş,inanılmaz iyi anlatmışsın, en sevdiğim ve defalarca okuduğum kitaplardan biridir, "brave new wolrd" ile ilk tanışmam lise hazırlık sınıfında ingiliz hocanın bize ingilizce okuttuğu 30 sayfalık bir özet kitap ile olmuştu,o kadar merak etmiştim ki yumurtadan çıkan insanları hemen türkçesini bulup okumuştum,o zamandan beri ara ara geri döner karıştırırım sayfalarını
ReplyDeleteMerhabalar,
ReplyDeleteAldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya" adlı romanından en beğendiğim alıntı şuydu: "Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin; şimdi başla, şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla." "Cesur Yeni Dünya" romanından beğendiğim alıntıları paylaştığım yazımı izniniz olursa okumak isterseniz linkini şuraya bırakmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/aldous-huxley-cesur-yeni-dunya-romanindan-34-etkileyici-alinti/
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.