Pozisyonunu tasvip etmediğin bir düşünürü takip ederek, onun tespit ve tahlillerini gündemine alabilirsin. Bu, senin kendi düşüncelerini oluşturmana imkan sağlayabilir. Yani sadece katıldığımız yaklaşımlarla meşgul olmamız hem mümkün değil hem de zorunlu değil.
Murat Menteş ismini ilk olarak Afili Filintalar'ın yayın hayatına başladığı Ocak 2010'da duymuş, zaman içerisinde de rastlantılar sonucu kitaplarından haberdar olmuştum. Dublörün Dilemması; -bir zamanlar ilgiyle takip ettiğim Onur Ünlü'nün varlığı sebebiyle- özellikle kapağı ve ahenkli ismiyle merakımı çekmişti ancak bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım...
Aynı süreç içerisinde Menteş hakkındaki gözlemlerim, kendisinin "muhafazakar-entelektüel" imajı yaratma çabaları sebebiyle ciddi bir önyargıya kapılmama sebep oldu. Yanlış anlaşılma olmasın; ne muhafazakar ne de entelektüel kısmıyla bir problemim var. Problem olan; böyle bir "imaj yaratma çabası", kör göze parmak sokarcasına mütemadiyen bu yaklaşımın altının çizilmesi benim açımdan. Yoksa elbette yazarlar, belli ideolojilere sahip olabilir, eserleriyle bu görüşlerini belirgin kılabilirler; sanatlarını ikinci planda bırakmadıkları müddetçe...
Bu girizgahın sebebi; Dublörün Dilemması'nı neden beğenmediğimi ve Murat Menteş'in nasıl da abartılan, nasıl da popüler kültürle köpürtülen bir yazar olduğunu düşündüğümü izah edebilmek istemem, ama öncesinde bilmeyenler için kısaca kitaptan bahsedeyim: Kitap "farklı" karakterlerin ağzından anlatılan dört bölümden oluşuyor: Cin fikirli serbest girişimlerle hayatını idame ettirmeye çalışan, zeka kumkuması, iki lafından birisi aforizma adayı olan ve albino anti kahramanımız Nuh Tufan'ın, en yakın arkadaşı İbrahim Kurban tarafından icat edilen, gerçeğine çok benzeyen yapay dokudan maskeler sayesinde iş adamı Ferruh Ferman'ın yerine geçmesi ve gizli ajan Habib Hobo'nun da bir şekilde olaylara karışması sonucu ilerleyen asıl kurgu ekseninde maceralı, sürükleyici ve yer yer eğlenceli bir hikaye anlatıyor Menteş.
Öncelikle Sezar'ın hakkı Sezar'a: Murat Menteş'in kelimelerle arası gerçekten çok iyi. Anlatmak istediğini zorlanmadan, sürüncemede bırakmadan aktarmayı öyle iyi başarmış ki; okurken adeta yazar sizinle konuşuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Üslubu, betimlemeleri ve kurgu içerisindeki sıçramaları ile oldukça akıcı bir eser çıkartmış ortaya. Ancak maalesef elimizde olan yegane iyi yönü bu kitabın...
Dublörün Dilemması'nı okuma imkanı bulduğumda, tüm iyi niyetimle, önyargılarımdan sıyrılarak okumaya çalıştım ancak bu çabalarım mütemadiyen boşa çıktı; Menteş'in çizgi romandan sinemaya, edebiyattan felsefeye "engin bilgi birikimini" metne yedir(e)memesi ve hikayeyle bağlantısı olmayan, dolayısıyla sırıtan cami, dua anekdotları ısrarla gözüme batmaya devam etti. Üstelik yan yana dizilmiş aforizmaların edebiyat addedildiği şu dönemde -ki bir noktada bunun baş mümessili Afili Filintalar oluşumu ve Menteş'tir kanaatindeyim- sık sık böyle çabalara girilmesini de tam anlamıyla "yorucu" buldum. Göndermelerden hoşlanan bir insan olmama rağmen Menteş sınırları öyle zorlamış ki, zaman zaman kendimi bir "genel kültür ansiklopedisi" okuyormuş gibi hissettim.
Yine de iyimser bir yaklaşımla bu yorumlarımı, önyargılarımın bir getirisi olarak, algıda seçicilik yaşamamla açıklayabiliriz belki ancak bu kadarla bitmiyor: Murat Menteş en büyük hatayı hikayesini dört farklı karakterin ağzından anlatmakla yapmış. Başlıklarla belirtilmemiş olsa; ne üslup olarak ne de çizdikleri psikolojik çerçeve açısından karakterler arasında herhangi bir fark görmek mümkün. Hep aynı "kaderin çemberinden geçmiş, çok görmüş, çok okumuş, yazsa hayatı roman olacak" karakterlerin; hep aynı "ben her şeyin farkındayım ve her şeyi biliyorum, ettiğim her laftan aforizma çıkar" üslubu... Bunun üstüne gerçeküstücülükten bilerek uzak duran ama bir o kadar da gerçekçilikten uzak hikaye ve kurguyla, nereye varacağı bariz soru işaretleriyle yaratılmaya çalışılan merak unsuru, en basit tabirle sakil bir intiba yaratıyor.
"Arkadaşım anladık: Murat Menteş'i sevmiyorsun, Dublörün Dilemması'nı da başarılı bulmadın. Eee?" diyecek olursanız, an itibariyle o noktaya geliyorum: Menteş'in son kitabı Ruhi Mücerret ile koyu hayranları bir yana, sadece üslubunu seven okurları da hayal kırıklığına uğrattığı konuşuluyor sık sık. Bu noktada Menteş'e "kızma hakkımız" yok: Dublörün Dilemması'nı okuduktan sonra, kitap hakkında yapılan pek çok yorumun nasıl da abartıldığını gözlerimle görmüş oldum. "Yerli edebiyata bir lütuf!" veya "Genç bir kalemden beklenmeyecek bir ustalık, bir başyapıt!" gibi yorumlarla kendisini hak etmediği bir mertebeye yükselten okur, bugün "Ruhi Mücerret ile Murat Menteş bir pop ikonuna dönüşmüştür" yorumunu yapıyor. Affedersiniz ama, Menteş ilk kitabıyla da daha fazlası değilmiş ki? Dublörün Dilemması, en iyimser yaklaşımla, yerli edebiyatta alışılanın dışında ve akıcı, eğlencelik bir kitap.
Bu noktalara varan fanatiklik, "marjinali sahiplenme" güdüsü edebiyat bir yana, her alanda tutarsızlığı da beraberinde getiren bir yaklaşıma yol açıyor. "Farklı olan mutlaka kalitelidir, iyidir" gibi bir düstur mevzu bahis. Evet; yapılmayanı yapmak, kendi üslubunu geliştirmek elbette desteklenmesi gereken ve olumlu getirileri gözardı edilemeyecek bir eylem ancak makul olmak şartıyla... Zülfü Livaneli'nin Edebiyat Mutluluktur'da söylediği gibi özgünlük, "doğru dürüst köpek resmi çizmeyi beceremeyen kişinin, üzerine boyalar sürdüğü bir tuvali 'modern resim' diye yutturmaya çalışması" halini almamalı.
Dublörün Dilemması - Murat Menteş, İletişim Yayınları - 263 s.
Aynı süreç içerisinde Menteş hakkındaki gözlemlerim, kendisinin "muhafazakar-entelektüel" imajı yaratma çabaları sebebiyle ciddi bir önyargıya kapılmama sebep oldu. Yanlış anlaşılma olmasın; ne muhafazakar ne de entelektüel kısmıyla bir problemim var. Problem olan; böyle bir "imaj yaratma çabası", kör göze parmak sokarcasına mütemadiyen bu yaklaşımın altının çizilmesi benim açımdan. Yoksa elbette yazarlar, belli ideolojilere sahip olabilir, eserleriyle bu görüşlerini belirgin kılabilirler; sanatlarını ikinci planda bırakmadıkları müddetçe...
Bu girizgahın sebebi; Dublörün Dilemması'nı neden beğenmediğimi ve Murat Menteş'in nasıl da abartılan, nasıl da popüler kültürle köpürtülen bir yazar olduğunu düşündüğümü izah edebilmek istemem, ama öncesinde bilmeyenler için kısaca kitaptan bahsedeyim: Kitap "farklı" karakterlerin ağzından anlatılan dört bölümden oluşuyor: Cin fikirli serbest girişimlerle hayatını idame ettirmeye çalışan, zeka kumkuması, iki lafından birisi aforizma adayı olan ve albino anti kahramanımız Nuh Tufan'ın, en yakın arkadaşı İbrahim Kurban tarafından icat edilen, gerçeğine çok benzeyen yapay dokudan maskeler sayesinde iş adamı Ferruh Ferman'ın yerine geçmesi ve gizli ajan Habib Hobo'nun da bir şekilde olaylara karışması sonucu ilerleyen asıl kurgu ekseninde maceralı, sürükleyici ve yer yer eğlenceli bir hikaye anlatıyor Menteş.
Öncelikle Sezar'ın hakkı Sezar'a: Murat Menteş'in kelimelerle arası gerçekten çok iyi. Anlatmak istediğini zorlanmadan, sürüncemede bırakmadan aktarmayı öyle iyi başarmış ki; okurken adeta yazar sizinle konuşuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Üslubu, betimlemeleri ve kurgu içerisindeki sıçramaları ile oldukça akıcı bir eser çıkartmış ortaya. Ancak maalesef elimizde olan yegane iyi yönü bu kitabın...
Dublörün Dilemması'nı okuma imkanı bulduğumda, tüm iyi niyetimle, önyargılarımdan sıyrılarak okumaya çalıştım ancak bu çabalarım mütemadiyen boşa çıktı; Menteş'in çizgi romandan sinemaya, edebiyattan felsefeye "engin bilgi birikimini" metne yedir(e)memesi ve hikayeyle bağlantısı olmayan, dolayısıyla sırıtan cami, dua anekdotları ısrarla gözüme batmaya devam etti. Üstelik yan yana dizilmiş aforizmaların edebiyat addedildiği şu dönemde -ki bir noktada bunun baş mümessili Afili Filintalar oluşumu ve Menteş'tir kanaatindeyim- sık sık böyle çabalara girilmesini de tam anlamıyla "yorucu" buldum. Göndermelerden hoşlanan bir insan olmama rağmen Menteş sınırları öyle zorlamış ki, zaman zaman kendimi bir "genel kültür ansiklopedisi" okuyormuş gibi hissettim.
Yine de iyimser bir yaklaşımla bu yorumlarımı, önyargılarımın bir getirisi olarak, algıda seçicilik yaşamamla açıklayabiliriz belki ancak bu kadarla bitmiyor: Murat Menteş en büyük hatayı hikayesini dört farklı karakterin ağzından anlatmakla yapmış. Başlıklarla belirtilmemiş olsa; ne üslup olarak ne de çizdikleri psikolojik çerçeve açısından karakterler arasında herhangi bir fark görmek mümkün. Hep aynı "kaderin çemberinden geçmiş, çok görmüş, çok okumuş, yazsa hayatı roman olacak" karakterlerin; hep aynı "ben her şeyin farkındayım ve her şeyi biliyorum, ettiğim her laftan aforizma çıkar" üslubu... Bunun üstüne gerçeküstücülükten bilerek uzak duran ama bir o kadar da gerçekçilikten uzak hikaye ve kurguyla, nereye varacağı bariz soru işaretleriyle yaratılmaya çalışılan merak unsuru, en basit tabirle sakil bir intiba yaratıyor.
"Arkadaşım anladık: Murat Menteş'i sevmiyorsun, Dublörün Dilemması'nı da başarılı bulmadın. Eee?" diyecek olursanız, an itibariyle o noktaya geliyorum: Menteş'in son kitabı Ruhi Mücerret ile koyu hayranları bir yana, sadece üslubunu seven okurları da hayal kırıklığına uğrattığı konuşuluyor sık sık. Bu noktada Menteş'e "kızma hakkımız" yok: Dublörün Dilemması'nı okuduktan sonra, kitap hakkında yapılan pek çok yorumun nasıl da abartıldığını gözlerimle görmüş oldum. "Yerli edebiyata bir lütuf!" veya "Genç bir kalemden beklenmeyecek bir ustalık, bir başyapıt!" gibi yorumlarla kendisini hak etmediği bir mertebeye yükselten okur, bugün "Ruhi Mücerret ile Murat Menteş bir pop ikonuna dönüşmüştür" yorumunu yapıyor. Affedersiniz ama, Menteş ilk kitabıyla da daha fazlası değilmiş ki? Dublörün Dilemması, en iyimser yaklaşımla, yerli edebiyatta alışılanın dışında ve akıcı, eğlencelik bir kitap.
Bu noktalara varan fanatiklik, "marjinali sahiplenme" güdüsü edebiyat bir yana, her alanda tutarsızlığı da beraberinde getiren bir yaklaşıma yol açıyor. "Farklı olan mutlaka kalitelidir, iyidir" gibi bir düstur mevzu bahis. Evet; yapılmayanı yapmak, kendi üslubunu geliştirmek elbette desteklenmesi gereken ve olumlu getirileri gözardı edilemeyecek bir eylem ancak makul olmak şartıyla... Zülfü Livaneli'nin Edebiyat Mutluluktur'da söylediği gibi özgünlük, "doğru dürüst köpek resmi çizmeyi beceremeyen kişinin, üzerine boyalar sürdüğü bir tuvali 'modern resim' diye yutturmaya çalışması" halini almamalı.
Dublörün Dilemması - Murat Menteş, İletişim Yayınları - 263 s.
Okumak iyidir... Okumadan sevip sevmeyeceğimizi bilemezdik. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olamayacağımızdan... Fakat ben Murat Menteş'i artık okuyacağımı sanmıyorum. Zorlama geliyor ne yazık ki.
ReplyDeleteBen sanırım Korkma Ben Varım'a da bir şans vereceğim, bir kaç aklı selim kişinin tavsiyesi üzerine ama ne bekleyeceğimi biliyor olacağım en azından bu sefer...
DeleteBenim en sonda farkına vardığımı sen en başta farketmişsin, ne güzel.
ReplyDeleteMurat Menteş'in ben de ilk olarak Dublörün Dilemması'nı okumuştum.
Bayılmıştım. Çok keyif almıştım. Herkeslere de tavsiye etmiştim.
http://birazkitap.blogspot.com/2012/01/dublorun-dilemmasi.html
Sonra Ruhi Mücerret'i okudum.
Okudum ama ilk Menteş kitabı gibi keyif vermemişti. Yazında bahsettiğin zorlamayı farketmiş, kitaptan yorulmuştum.
http://birazkitap.blogspot.com/2013/03/ruhi-mucerret.html
Son olarak yazarın Korkma Ben Varım'ını okudum.
Ve şimdi senin buraya yazdığın her şeyi aynı şekilde ben de düşünüyorum.
http://www.birazkitap.blogspot.com/2013/04/korkma-ben-varim_28.html
Dublörün Dilemması sahiden eğlenceli bir kitap. Hani kimi filmler vardır, kahkahalarla güldürmez -komedi filmi değildir- ama film boyunca bir tebessüm yaratır izleyenin yüzünde; işte tam da öyle bir kitap. Ama o kadar; daha fazlası yok maalesef ve mevzu bahis edebiyat olduğunda -en azından insanlar kendilerini edebiyatçı diye yaftalıyorlar ise- daha fazlası olmalı kanaatindeyim. "50 İlk Öpücük" filmini de herkes beğenir ama kimse bir sinema başyapıtı olduğunu iddia etmez örneğin. Menteş'in yazdıklarında bu ayrımın yapılamaması çelişki yaratıyor sanıyorum ki...
DeleteYazılarınız, sırasıyla okunduğunda, çok enteresan bir okur "evrimi" gözlemlenebiliyor, elinize sağlık! =)
Ben de kitabı okurken yalnızca fazlasıyla eğlenmiştim hepsi bu. Abartıldığı kadar bile değil vasat ve eğlenceli bir kitap sadece. Popüler kültürün yücelttiği anlamsız şeylerden sadece biri Murat Menteş.
ReplyDeleteKitabı okuduktan sonra epeyce bir yorum okudum ama gerçekçi yaklaşan pek azına rastladım. An itibariyle hemfikir olduğumuz insanlar görmek mutlu etti beni; yorumunuz için teşekkürler...
Deletedüşüncelerime tercüman olan yorumlar.ben de Korkma Ben Varım la şans vereceğim Menteş e
ReplyDeleteBeklentiniz düşük olduğu zaman biraz daha olumlu bir sonuç alabilirsiniz belki, bakalım =)
Deletetebrikler. üç kitabını da okumuş biri olarak, özellikle son kitabından sonra tamamen "ben eğlencelik bir yazarım" olayına imza atmıştır. aforizma edebiyatı popüler epey.
ReplyDeleteMaalesef "aforizma edebiyatı" diye bir kavram var...
Deleteblogunuzu epeydir takip ediyorum, gölgeliyol'la birlikte. çok güzel şeyler yazıyorsunuz, elinize sağlık. devamını heyecanla bekliyorum. ancak benim kafama bir iki şey takıldı yazınızla ilgili. mesela farklı kahramanların ağzından anlatılan bölümlerin hiç de öyle faklı ağızlardan anlatıldığı izlenimi oluşmamış sizde, bundan yakınmışsınız. aynı yakınma italo calvino'nun bir kış gecesi eğer bir yolcu üzerine yazdığınız yazıda da var. ben diyorum ki, belki de siz romana yeterince hakim olamıyorsunuz. hadi murat menteş'e acemi diyerek bu yorumunuza hak verdik ama calvino'yu napacaz? calvino çünkü biçimsel başarısıyla öne çıkmış bir yazar, farklı anlatıcılar ağzından olay anlatma şeklini dünyada calvino'dan daha iyi becerebilecek kaç kişi var diye bir soru geliyor insanın aklına? lütfen bu yorumumu kabalık olarak algılamayın, kafama takıldığı için söyledim. bence eleştirilerinizde çok büyük bir haklılık olmakla birlikte düblörün dilemması dediğiniz kadar biçimsel bir sefalet içinde değil. teşekkürler, yazılarınızın devamını bekliyorum. benim de blogumu ziyaret ederseniz mutlu olurum:
ReplyDeletekankalesi.blogspot.com
Merhabalar,
ReplyDeleteGüzel sözleriniz için teşekkür ederim. Yorumunuzu değil kabalık, aksine ziyadesiyle yapıcı bir eleştiri olarak görüyorum, en çoksa bunun için teşekkür ederim. Fikirlerin beyan edilmesinde nazik bir üslubun varlığını öyle özlemişiz ki eleştiriniz beni sadece mutlu etti.
Elbette sıradan bir okur olarak eserin şahsımda bıraktığı izlenim her şeyden önce benim okuma deneyimimle alakalı. Ancak bu durum, eser hakkında blog'umda yorum yaparken göz önünde bulundurmaya çalıştığım bir niteliğe sahip. Kimi yazılarımda görebileceğiniz üzere yanlış zamanda veya yanlış şartlarda okuduğumu düşündüğümde söylediklerimin buna göre değerlendirilmesi gerektiğini de belirtmeye çalışıyorum. Öte yandan eleştiriniz üzerine düşündüğümde "Hayır, ben mevzu bahis romanlara yeterince hakim oldum" diyebileceğimden emin değilim, dolayısıyla haklılık payınızın olma ihtimali de yüksek. Ben yine de iki eser hakkındaki naçizane yorumlarımı tekrar açıklamak istiyorum:
Calvino'nun konu hakkındaki namına rağmen "Bir Kış Gecesi..." hakkındaki yorumumda ısrarcıyım: İster bir okur olarak benden, ister çeviri okumanın getirdiklerinden, isterse de Calvino'nun yazınından kaynaklansın; eserin on "farklı" kitap girişi barındırma iddiasının hakkını verdiğini düşünmüyorum. Mekan, kişi ve olayların değişmesinin dışında bölümlerin farklı yazarlarca yazılmış olduğuna dair herhangi bir izlenim edinemedim.
Menteş'e gelirsek; yakın zamanda okuyup bitirdiğim Sezgin Kaymaz'ın Zindankale'sinin, (pek yakında hakkında yazabileceğimi ümit ediyorum) farklı üslupları tek eserde kullanma yetkinliğinin en leziz örneklerinden birisi olduğunu gördükten sonra bu konudaki kanaatim de pekişmişti: Kaymaz eserinde tek bir anlatıcının ağzından konuşmasına rağmen, anlattığı kahramana göre üslup değiştiren bir üçüncü kişi kullanarak tek eserde farklı üslup kullanmanın enfes bir örneğini sunmuş. Bu minvalde Dublörün Dilemması gibi farklı karakterlerin ağızlarından anlatılan hikayelerde bölüm başlığına bakmadan o bölümün kimin hikayesi olduğunu üslup farkından anlamak beklentilerim arasındaydı ki, DD bunu sağlayamadı. Konuya dair eleştirimin sebebi de buydu.
Her halükarda yukarıda da belirttiğim gibi bu izlenimleri edinmeme kendi okuma deneyimlerim sebep olmuş olabilir, tıpkı eleştirinizde söylediğiniz gibi. Bu şartlar altında bundan sonraki okuma ve yorumlarımda daha dikkatli ve objektif olmaya çalışacağım.
Tekrardan teşekkürlerimi sunar, bol kitaplı günler dilerim...
bu kadar özenli bir cevap verdiğiniz için müteşekkirim:)
ReplyDelete