Görece uzun zaman evvel okuduğum, dolayısıyla hakkında uzun uzun yazamayacağım ancak yine de paylaşmak istediğim kitaplar...
Cehennem - Dan Brown
Ne kadar basmakalıp yazarsa yazsın, ne kadar kendi yarattığı klişeleri ısrarla sürdürürse sürdürsün kabul edelim ki Dan Brown'un kusursuz olduğu bir konu varsa o da sürükleyiciliktir. Yayıncının, tüm sürprizini bozmak uğruna sırf daha fazla satmak için hikayenin Türkiye'ye de uzandığını bağıra bağıra ilan ettiği (kapakta bile İstanbul var, insaf!) ve dolayısıyla "ülkemizde de fırtınalar koparan" Cehennem, Brown'un altıncı, Robert Langdon serisinin ise dördüncü kitabı. Roman, yazarın diğer eserleriyle büyük paralellikler taşısa da Brown, bazı aleni hamleleri gizleme konusunda pek başarılı olamamış bu sefer: Öncelikle alenen sinemaya uyarlanmak üzere yazılmış bir roman Cehennem. Sahne geçişleri, anlatım ve kurgu sinema için ideal biçimde şekillendirilmiş -ki uyarlama haberi gelmiş bile! Aynı zamanda bilim, tarih, sanat ve mitoloji hakkında bilgileri hikayeye yedirip zenginleştirme konusunda her zamanki ustalığını konuştursa da zaman zaman zorlama örneklerle karşılaşmak mümkün bu sefer; hiç kimse, Langdon bile, peşinden silahlı adamlar kovalarken yanından geçtiği tablonun hikayesini geçirmez aklından örneğin. Bu göze batma durumu belki tüm kitaplarda vardı da ben yeni fark ediyorum belki de Brown "nasıl olsa okuyacaklar" diyerek ipin ucunu bırakmış artık, bilemiyorum. Öte yandan sürpriz final meselesinde kendini aşmış diyebiliriz yazar için; alışageldiğimiz "en beklenmedik kişinin kötü karakter çıkması, başkarakterin akıl hocasının aslında esas düşman olması" klişesinin ötesinde bir ters köşeye imza atmış. Özellikle bencileyin, kendisi gibi bestseller'ları okumanın pek de dikkat gerektirmediğini düşünen ukalaları kaleminin ucunda oynatabileceğini göstermiş. Finali, Da Vinci Şifresi'nden beri olduğu üzere yine bağlayabildiğini söyleyemesek de vakit geçirmek için ideal, eğlenceli bir iş olmuş Cehennem.
Sisle Gelen Yolcu - Jean Christophe Grange
Leyleklerin Uçuşu, Kızıl Nehirler, Kurtlar İmparatorluğu gibi kitaplarıyla başta polisiye severler olmak üzere okurlarda kredisi oldukça bol olan Grange, bendeki kredilerini Sisle Gelen Yolcu ile bitirmiş durumda. Bundan bir önceki kitabı Ölü Ruhlar Ormanı da şurada belirttiğim üzere kendi standartlarının altında kalmıştı ancak Sisle Gelen Yolcu bildiğimiz anlamda kötü bir kitap. Hikayenin başlarında karakterleri çok sevmiştim; gerçekçi, çağdaş, sıradan ama klişe değil izlenimi veren iki başkarakter, ilerledikçe öyle keskin ve çoğunlukla anlamsız dönüşümler geçiriyorlar ki sevmek bir yana, bir an önce ölmelerini bekler hale geliyorsunuz. Hikayenin sonlarına doğruysa okuru iyice süründürüyor Grange; sürekli değişen ve mütemadiyen lüzumsuz detaylarla tasvir edilen mekanlar, sadece yol sorulan karakterin bile iki paragraflık betimlemesi gibi unsurlar "bitse de gitsek" hissiyatına sürüklüyor okuru. Bir kez daha tüm kurguyu rezalet bir finale bağlayan, neredeyse okura 677 sayfayı boşuna okuduğunu hissettiren, yolculuğu görece zevkli ancak varış yeri berbat bir kitap. Brown gibi adeti olduğu üzere bilimsel, coğrafi, siyasi ve tarihsel bilgileri hikayeye yedirmek yerine bunları kullanma şevkiyle yazmaya başlamış da kurguyu oturtamayınca aceleyle bir son uydurmuş gibi duruyor Grange. Hoşuma giden bir tek; daha önceki kitaplarından birindeki ikiz şaşırtmacasına yaptığı akıllıca gönderme ile arada verilen bilgilerden ilgimi çekenler oldu. Kısaca; son kitabı Kaiken de dahil olmak üzere, bir daha okunacaklar listeme girmesi pek olası gözükmeyen bir yazar oldu Grange.
Taht Oyunları - George. R. R. Martin
"Kitabı okumadım da filmini izlemiştim" akımına yeni bir soluk getiren, izlemeyeni dövdüğümüz Games of Thrones dizisinin uyarlandığı seri; Buz ve Ateşin Şarkısı'nın ilk kitabı Taht Oyunları. Diziyi oldukça beğenerek izlediğim için çok objektif olabileceğimden emin olamasam da serinin -dizi ya da kitap olarak- başarısının ardında George R. R. Martin'in yarattığı dünyanın özelliklerinden ziyade, karakterlerin derinliği yatıyor kanaatindeyim. Siyah veya beyazların olmadığı; ton sür ton grilerin yer aldığı bir evren yaratmış Martin ve ejderhaların, yürüyen ölülerin, büyülerin yer aldığı bir dünyayı, fantastik öğelerden hoşlanmayanların bile ilgiyle takip edeceği bir hale getirmiş. Diziden bağımsız olarak kitap hemen hemen aynı etkiye sahip; sürükleyici ve keyifli. Dili sade; ağır betimlemeler yerine net ve bol olay anlatımıyla oldukça akıcı bir okuma deneyimi sunuyor. Ana karakterlerin isimleriyle bölümlendirilmiş ve anlatılan karakterin başından geçen olaylar ekseninde ilerleyen kurgu kimi okurlarca yorucu bulunsa da beni rahatsız ettiğini söyleyemem. Öte yandan konudan bağımsız olsa da söylemek isterim: Kitabı okuduğumda dizinin kimi oyuncularına duyduğum hayranlık bir kat daha arttı. Kitapta üçüncü şahıs anlatımıyla dile getirilen ve diziye bir dış ses konmadan aktarılması pek mümkün gözükmeyen karakterlerin duygu ve düşüncelerini safi oyunculukla öyle güzel anlatmışlar ki, dizi uyarlamasında (ilk sezon-ilk kitap için) hiçbir şey eksik kalmamış diyebilirim. Örneğin Catelyn - Ned Stark ilişkisinin dinamikleri kitapta uzun uzun monologlarla ve üçüncü şahıs anlatımıyla izah edilirken dizide, sadece oyunculukla hemen hemen tüm detayları vermeyi başarmış oyuncular. Merak edenler için; ilk kitapla ilk sezon arasında hemen hemen hiç fark yok. Bildiğim kadarıyla ilerledikçe bazı kurgu/olay farklılıkları çıkıyormuş ortaya. Açıkçası -ilk kitap için- okunmadığında pek de kayıp yaratacak bir eser değil diyebilirim ancak güzel vakit geçirmek isteyenler için ideal.
güzel kitap teşekkürler.
ReplyDeleteDeğerlendirmelerinizi okudum. Dan Brown konusunda sizinle aynı fikirdeyim. Bu son kitapta "sanki nasıl olsa okuyacaklar" düşüncesinden kaynaklanan bir rehavet, kolaya kaçış, bir kalite düşüşü söz konusu. Diğer kitapları soluksuz okumuşken, bu kitapta nerdeyse herşeyi tahmin etmiştim.(Hele de Yerebatan Sarnıcı olmazsa olmaz zaten, Mısır Çarşısı ile ikisi tam bir klişe oldular.) Sisle Gelen Yolcu'da ise yazar birkaç basamak çıtanın aşağısına inmişse de, Grange'ın bendeki kredisi çok yüksek:) Ben de herkes gibi Game of Thrones'u hayranlıkla izlemiş biri olarak, henüz Taht Oyunlarını okumadım ama yazınız ben de okuma isteği uyandırdı.
ReplyDeleteHemfikir olduğumuz insanlarla karşılaşmak güzel şey öyleyse! =) Keyifli okumalar dilerim...
Delete