Bir kez düşün, ne bekliyordun bu gençlikten? Ne verdik onlara? İnanç mı? Bir baltaya sap olmanın erdemlerini mi? Sen ne diyorsun yahu, çocukların önlerindeki örnekleri gördüler, diplomalı işsizler ordusu. Sen onu benim külahıma anlat. Ne ideali? Hangi umudu verdik. Umutsuzluk insanı her yere götürür.Ferit Edgü'nün Yazmak Eylemi'nden bahsetmiştim Gökdemir İhsan'ın Kurmaca Alıştırmaları hakkında yazarken, doğrudan alıntılıyorum:
Oulipo akımının öncülerinden Raymond Queneau, 1947 yılında Biçem Alıştırmaları (Exercices de Style) isimli kitabında, tek bir olayı tam 99 farklı üslupta anlatarak hem eserin deneysel niteliği, hem de oulipo'culuğun temellerini atması sebebiyle dünyada büyük yankı uyandırıyor. Bu kitabı Türkçe'ye kazandırmak isteyen Ferit Edgü, bir müddet çalıştıktan sonra dilin imkanları içerisinde eserdeki kelime oyunlarının özgünlüğünü koruyamayacağına kanaat getirip, aynı oyunu başka bir olay üzerinden, bu sefer 101 farklı üslup kullanarak oynuyor ve 1980'de Yazmak Eylemi'ni kaleme alıyor.İleride söyleyeceklerime bir altyapı oluşturması için Edgü'nün 101 farklı üslupla kaleme aldığı olaya değinmek gerekirse diye arka kapaktan alıntılıyorum hemen: "Kendilerini 'devrimci' olarak tanımlayan örgüt üyelerinin bir eylemi sonucu 14 Şubat 1980 günü, İstanbul'un bir çok semtinde dükkanlar kepenk açmadı." Yukarıda bahsettiğim Queneau ile ilgili macerasını da anlattığı ön sözde Edgü; bu olayı seçmesine neden olarak, hayal ürünü olmayan, yaşanılan, tanığı olunan, sonuçları herkesi ilgilendiren bir olay aracılığıyla üslup farklılıklarının değerlendirilmesinin daha kolay olacağını düşünmesini gösteriyor. Olaya hiçbir şekilde taraf tutmadan, sadece yazar olarak; ne tanık, ne yargıç; yalnızca yazan bir kişi olarak yaklaştığını da dile getiriyor ayrıca.
İşin aslı; ben bu "oyunlu" kitaplardan (daha doğrusu oulipo'culardan mı demeliyim?) beklediğimi bulamadığıma ve bulamayacağıma kanaat getirdim: Tıpkı Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'sunda olduğu gibi, Yazmak Eylemi'nde de vaat edilen zeka pırıltısını, aynı olayın farklı üsluplarla anlatılmasından doğacak "farkındalığı" bulamadım. Bu şartlar altında ister istemez akla gelen soru "belki sorun onlarda değil, sendedir?" olacaktır. Mümkündür elbette ancak izah etmeme izin verin.
Farklı üsluplar kullanılarak kaleme alındığı söylenen metinlerden ilk beklentim, takdir edersiniz ki, başka hiçbir bilgiye sahip olmadan, sadece okuduğum metin sayesinde bahsi geçen dükkan kapatma olayına hakim olmaktı. Ancak Yazmak Eylemi'nde kullanılan kimi üsluplarda, bırakın yaşanan hadiseyi öğrenmeyi, tam olarak neden bahsedildiğini anlamak bile mümkün değil. Bu şartlar altında da "aynı olayı anlatan 101 farklı üslup" söylemi doğru gelmiyor bana. Bu iddiamı örneklendirmek gerekirse, İTALİK başlıklı yazı şöyle:
Nereye gittiğimizi bilmiyoruz, ama gene de doludizgin bir yerlere gidiyoruz.Quo Vadis? Yanıtı bilen varsa beri gelsin. Aslında her gün, herkes (gazetelerin köşe yazarları, politikacılar, dernekler, dernek sözcüleri, işadamları) bir yanıt veriyor. Ama hangisine inanayım? Hiçbirinin inandırıcı bir yanı yok.Bence yaşam, her geçtiğimiz gün anlamını değiştiriyor. Bu anlamı bulup çıkarmak, ona göre bir durum almak zorundayız gibime geliyor. Yani geleceğimiz için. Yani yurdumuzun geleceği için. Yani hepimiz için.Bilmiyorum, yanılıyor muyum, ben böyle düşünüyorum. Düşüncemi söylüyorum.Şimdi bu anlatım, "14 Şubat'ta bir eylem sonucu kepenk açmayan İstanbul dükkanlarını" neresinde barındırıyor? Durmuyorum, kendimi sorgulamaya devam ediyorum; belki de fazla yüzeysel yaklaşıyorumdur bu üslup meselesine: Farklı üsluplardan aynı olayı okurken, zaman zaman kendim de anlamlar çıkartmalı, simgesel, şifreli, üstü kapalı vb. anlatımlar olabileceğini düşünmeliyim? Doğrudan olmasa da, dolaylı olarak çıkarabilmeliyim anlamı? Tam burada, sizleri birazcık sıkmak pahasına, ÜNLEM başlıklı yazıyı paylaşıyorum:
Ah! Vah! Oh! Uff! Bakındı! Sakın! Yok canım! Vay canına! Ayy! Eh! Nasıl! Yok canım! Olamaz! Hayır! Kimnedersedesin! Kim demiş! Bukadarıdafazla! ...tir! ...verenler! Görürler! Ne! Çüş!Peki bu anlatım, belirli bir olayın farklı bir üslupla anlatılabileceğini gösteren bir örnek sayılabilir mi? Benim gözümde sayılamaz. Kitabın ön sözünde "101 metin yazdım. 1001 metin de yazabilirdim. Ama okuyucuya, bir olayın, birden çok yazım olanağının olduğunu göstermeye bu kadarı yeter." diyen Edgü'nün vaadini yerine getiremediği yargısı, işte bu sebepten dolayı oluşuyor: Kullanılan anlatımların pek çoğu, yaşanan olayı anlatma becerisinden yoksun. Evet, yine aynı ön sözde yer alan "Bu alıştırma ya da deneme, gerçekliğin sayısız anlatım yolları olduğunu belgelemeyi amaçlıyor" söylemine oldukça yaklaşmış bir eser ancak örneklerdeki gibi -özellikle tırnak içinde- "başarısız" girişimler, bu sefer de aynı söylemi yalanlamış olarak çıkıyor karşımıza. Aynı olayı anlatmanın, lafın gelişi de olsa, 101 farklı yolu olduğunu göstermeye çalışırken bunu "layıkıyla gerçekleştirememek" (tam olarak 101'e ulaşamamak), anlatım yollarının bir sınırı olduğuna işaret ediyor ister istemez. Halbuki sayı önemsenmeksizin, sadece gerçekten farklı anlatım yolları kullanılsaydı, dilin sınırsızlığını gösterme arzusu tam anlamıyla gerçekleşebilir, eser amacına hizmet edebilirdi belki de... Bu haliyle yalnızca, aynı olayı anlatmanın, farklı yollarının olduğunu gösterebiliyor.
Bu kadar -tabiri caizse- dırdırın ardından kocaman bir "ama" ile yine de okunmaya değer bir kitap olduğunu belirtmek boynumun borcu. Evet, 101 tane olmasa da, aynı olay farklı üsluplar, bakış açıları ve hatta tekniklerle anlatılmış. Hem yazarlık üzerine hem de başka pencerelerden aynı dünyayı izlemek üzerine kafa yoranlar için aydınlatıcı bir niteliğe sahip eser. Bu farklılıklar gerçekten sınırsız mıdır, yoksa "Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır" diyen Wittgenstein doğru mu söylemiştir, o da okurun kararı olsun.
Yazmak Eylemi- Ferit Edgü, Sel Yayıncılık - 137 s.
Selamlar Tankut. Nasılsın? Umarım her şey yolundadır. Şimdi sanki okunacaklar listesinde bekleyen, nereden baksan yüz tane kitap yokmuş gibi bir tane daha eklendi sayende. :) Ferit Edgü'yü okumayı severim. Hoş, hangi kitaplarını, ya da kaç kitabını okudun dersen, yalnızca üç: O / Hakkari'de Bir Mevsim, Çığlık, bir de Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı, ki bu sonuncusunu, yanlış hatırlamıyorsam dört kere okudum. İlk okuduğum kitabı da buydu sanırım ve okur okumaz Edgü'nün tarzını çok sevmiştim.
ReplyDeleteYazmak Eylemi aklıma bir kurt düşürdü. Ben de bir olayı ya da durumu farklı yönleriyle anlatmaya kalkışsam ya. Bir ara deneyeceğim, ama önce bir fırsatını bulup kitabı okuyayım hele.
Bir olayı farklı yönleriyle anlatmak, demişken, şu resme bir bak. Tesadüf, tam da bu yazıyı okurken gördüm.
Sağlıkla kal.
Teşekkür ederim Harun, bildiğin hayat gailesi, koşturmaca, yaramaz bir şey yok. Sen nasılsın?
ReplyDeleteYazmak Eylemi benim Edgü'yle tanışma kitabım oldu; ardından da Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı'yı okudum -ki dediğin gibi enfes. Zeka dolu, duygu dolu, şahane bir kitap. Sanırım ben de zaman zaman açıp Çakır'ın sözcük-albümüne göz atacağım...
Aynı olayı farklı yollardan anlatmak şahane bir egzersiz olur muhtemelen; hem yazarlık, hem de insanlık namına... Denemelerini görmek isteriz, şimdiden söylemiş olayım. Fotoğraf için ayrıca teşekkürler, sevgiler...