Kendimi, sessizi bırak, suskun biri olarak bile düşünmemiştim, hiçbir şey düşünmemiştim, her şey değişti. Benle mutluluğum arasına saplanan mesafe dünya değildi, bombalar ve yanan binalar değildi, bendim, düşünmemdi, bir şeyleri asla koyuveremiyor olmanın kanseriydi. Cehalet tam mutluluk mudur, bilmiyorum ama düşünmek çok acı verici ve söyleyin bana, düşünmek bana ne verdi, beni hangi üstün mertebeye getirdi? Düşünüyor, düşünüyor ve düşünüyorum, kendimi milyon kere mutluluğun dışında düşündüm ama bir kere bile içinde düşünmedim.
Bu sıralar popüler kültüre fena kaptırdım kendimi. Hava değişimleri, sınavlar ve bir kaç özel mesele derken okuma hızım düşmesin diye bilinçli bir şekilde yapıyorum aslında bunu, üstlerinde fazla durmadan rahat rahat okuyabileceğim kitaplar tercih ediyorum.
Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın da bu vesileyle aradan çıkarttığım bir kitap oldu. Okunabilirlik açısından ele alacak olursam, neredeyse kusursuz diyebilirim kitap için. Ne ara başladı, ne ara bitti fark etmedim bile neredeyse ancak tamamıyla şahane bir kitap da değildi...
Babasını 11 Eylül saldırılarında kaybeden, akranlarından farklı bir çocuk olan 8 yaşındaki Oscar'ın hikayesi Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın. Babasından kalan bir anahtar bulması ve bu anahtarın hangi kilidi açtığını ararken yaşadıkları üzerine kurulu öykümüz. Böyle söylendiğinde bir macera romanı gibi gelse de kulağa, alt-metninde toplum psikolojisinden, insan yalnızlığına pek çok noktaya parmak basmış Foer, üstelik tüm bunları yaparken farklı anlatım teknikleri denemiş. Kitap boyunca -pek de alışık olmadığımız şekilde- farklı sayfalarla karşılaşıyoruz; fotoğraflar, tamamen sayılardan oluşan sayfalar, üst üste harflerin basıldığı kısımlar, farklı yazı karakterleri, okuma notları ve hatta boş sayfalar...
Okunabilirliğini harikulade bulmuş olsam da Foer'in anlatmak istediklerini böylesi dolambaçlı yollardan anlatmayı tercih etmesini pek de iyi karşılamadım açıkçası. Sembolik dilleri, dolaylı anlatımları sevmeme rağmen, Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'dan böyle bir beklentim olmadığı için bir nevi hayal kırıklığına uğradığımı düşünüyorum. Arka kapakta yer alan "Göz kamaştırıcı fikirlerle dolu, zeka fışkıran bir roman" ibaresinin de etkisi büyük bu durumun oluşmasında. Tüm hikaye boyunca bir kırılma noktası, bir "Vay be!" durumu beklentisinde oldum ancak bu açıdan tatminkar hiçbir şey bulamadım. Bu hayal kırıklığı da işin aslını, yani yazarın 11 Eylül sonrası Amerikan psikolojisini başarılı bir şekilde aktarmış olmasını ıskalamama sebep oldu sanıyorum.
Duymayan, bilmeyen kalmadıysa diye yinelemekte fayda var; geçtiğimiz yıl kitabın sinema uyarlaması da yapıldı. Ben filmi izlemiş değilim ancak zaten neredeyse hiç bir kitap uyarlamasını sevmeyen okur-seyrederler tarafından beğenilmemiş film. Ayrıca yazarın ülkemizde de oldukça beğeni toplayan bir önceki kitabı Her Şey Aydınlandı da sinemaya uyarlanmıştı, hatırlatmakta fayda var.
En kısa yoldan; okumaya değer kitaplardan biri olarak nitelendirebilirim bu Foer eserini. Kitapla daha fazla haşır neşir olmak istiyorsanız Yekta Kopan'ın kişisel blogunda yayınladığı güzel inceleme için buraya, Beyaz Kitaplık'ın başarılı okur testi içinse buraya göz atabilirsiniz.
Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın da bu vesileyle aradan çıkarttığım bir kitap oldu. Okunabilirlik açısından ele alacak olursam, neredeyse kusursuz diyebilirim kitap için. Ne ara başladı, ne ara bitti fark etmedim bile neredeyse ancak tamamıyla şahane bir kitap da değildi...
Babasını 11 Eylül saldırılarında kaybeden, akranlarından farklı bir çocuk olan 8 yaşındaki Oscar'ın hikayesi Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın. Babasından kalan bir anahtar bulması ve bu anahtarın hangi kilidi açtığını ararken yaşadıkları üzerine kurulu öykümüz. Böyle söylendiğinde bir macera romanı gibi gelse de kulağa, alt-metninde toplum psikolojisinden, insan yalnızlığına pek çok noktaya parmak basmış Foer, üstelik tüm bunları yaparken farklı anlatım teknikleri denemiş. Kitap boyunca -pek de alışık olmadığımız şekilde- farklı sayfalarla karşılaşıyoruz; fotoğraflar, tamamen sayılardan oluşan sayfalar, üst üste harflerin basıldığı kısımlar, farklı yazı karakterleri, okuma notları ve hatta boş sayfalar...
Okunabilirliğini harikulade bulmuş olsam da Foer'in anlatmak istediklerini böylesi dolambaçlı yollardan anlatmayı tercih etmesini pek de iyi karşılamadım açıkçası. Sembolik dilleri, dolaylı anlatımları sevmeme rağmen, Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'dan böyle bir beklentim olmadığı için bir nevi hayal kırıklığına uğradığımı düşünüyorum. Arka kapakta yer alan "Göz kamaştırıcı fikirlerle dolu, zeka fışkıran bir roman" ibaresinin de etkisi büyük bu durumun oluşmasında. Tüm hikaye boyunca bir kırılma noktası, bir "Vay be!" durumu beklentisinde oldum ancak bu açıdan tatminkar hiçbir şey bulamadım. Bu hayal kırıklığı da işin aslını, yani yazarın 11 Eylül sonrası Amerikan psikolojisini başarılı bir şekilde aktarmış olmasını ıskalamama sebep oldu sanıyorum.
Duymayan, bilmeyen kalmadıysa diye yinelemekte fayda var; geçtiğimiz yıl kitabın sinema uyarlaması da yapıldı. Ben filmi izlemiş değilim ancak zaten neredeyse hiç bir kitap uyarlamasını sevmeyen okur-seyrederler tarafından beğenilmemiş film. Ayrıca yazarın ülkemizde de oldukça beğeni toplayan bir önceki kitabı Her Şey Aydınlandı da sinemaya uyarlanmıştı, hatırlatmakta fayda var.
En kısa yoldan; okumaya değer kitaplardan biri olarak nitelendirebilirim bu Foer eserini. Kitapla daha fazla haşır neşir olmak istiyorsanız Yekta Kopan'ın kişisel blogunda yayınladığı güzel inceleme için buraya, Beyaz Kitaplık'ın başarılı okur testi içinse buraya göz atabilirsiniz.
Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın - Jonathan Safran Foer, Siren Yayınları - 394 s.
Benim en beğendiğim kitaplar arasında diyebilirim, çok yoğun bir kitap olmasa da karakterleri ve yazım tekniklerini çok beğenmiştim.
ReplyDeleteBizi andığınız için de ayrıca teşekkür ederiz.
Rica ederim, asıl test için ben teşekkür ederim.
Delete