Şeker Portakalı - José Mauro de Vasconcelos

Hayır, Dona Cecilia. Yeryüzü, Ulu Tanrı'nındır, değil mi? Yeryüzündeki her şey de Ulu Tanrı'nındır öyleyse. O zaman, çiçekler de...
Kendi çocukluğu Rubik Küpü gibidir insanın; farklı renklerin farklı yüzeylere rastgele dağıldığı, bütün bir hale getirmenin çokça çaba ve çalışma gerektirdiği ancak ufak bir kısmının bile bir araya gelişiyle insanı mutlu eden, oyuncak ile zorlu bir bulmacanın karışımıdır... Bütünleştirmek zor olsa da, her bir parçası ayrı ayrı değerlidir zira biri eksilse asla eskisi gibi bütünü oluşturma ihtimali kalmayacaktır ortada ve bu ihtimaldir bize bu oyuncağı sevdiren. 

"Çocukluğa dönmek" düşüncesi fazlasıyla romantikleştirilmiş, kişinin kendisini hep güzel olduğuna inandırdığı o yıllar özlemle anılmıştır çoğu zaman. Karanlığın, kötülüğün, yoksunluğun, sıkıntının, çocuk aklının almadığı ve alamayacağı için tahayyül etmede bile zorlandığı zorlukların esamesi okunmaz yıllar geçtikçe çünkü insan unutmaya yatkındır her daim. Unutmayan, unutamayan bir insanın bir an bile mutlu olabilmesi mümkün müdür ki? Nelere "asla unutmayacağım" demişizdir bir düşünün, ne günler hiç geçmeyecekmiş gibi gelmiştir sancısıyla da zaman üzerinden geçivermiştir buldozer gibi sadece izini bırakarak acıların. 

"Eeee?" diyecek olursanız söyleyeyim; eeee'si çocukluk boktandır biraz. Yani çocuklar güzeldir de, çocuk olmanın elle tutulur pek yanı yoktur bana göre. Tavana yapıştırılan fosforlu yıldızlar vardır bilirsiniz; gündüz çok ışık almazsa eğer, gece olduğunda azıcık bir parıltı saçar bir süre, sonra da kaybolur gider karanlık içerisinde. Çocukların dünyadaki hali ahvali de o türden; yeterince ışık alamıyorlar hiçbir zaman ve karanlık tarafından yutulup yitiyorlar ne yazık ki çoğunlukla. 

Alışılagelmişin dışında bir bakış açısıyla baktığınızda bunu gözler önüne seren bir kitap Jose Mauro De Vasconcelos imzalı Şeker Portakalı. Evet; Zeze'nin masumiyeti, zekası ve parıltısı okurun kalbini ısıtsa da, Portuga ile kurduğu ilişki "biraz olsun umut vardır her zaman" dedirtse de karşı taraftan baktığınızda, karanlık tarafından yutuluveren o küçük, fosforlu yıldızı görüyorsunuz. Eser çocuklar için "iyi insan olmanın erdemini" anlatsa da yetişkinler için, hele günümüzde, farklı mesajlar içeriyor.

Her şeyden önce sosyo-politik bir alt metne sahip Şeker Portakalı: Sınıflar arası uçurumun, ırkçılığın, ayrımcılığın ve yoksulluğun dikenleri üzerine kurulu kahramanımız Zeze'nin hikayesi. Aynı zamanda bir çocuğun, sadece bir çocuk olduğunu unutmamak gerektiğinin altını çizen bir hikaye. Aynı çocuğun farklı şartlar altında pek çok başarılar gösterebilecekken sadece hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalışı ve birazcık sevginin ne büyük farklar yarattığının hikayesi... Ama siz bakmayın böyle karamsar karamsar konuştuğuma; çocuklar için vazgeçilmez bir kitap Şeker Portakalı. Ülkemiz sınırlarında dahil edildiği çirkin konulara, sapkın algılara da kulak asmayın; tertemiz bir çocuğun tertemiz hikayesi. 

Benim de çocukluk yıllarında "okul zoruyla" yarım yamalak okuduğum -ve pek de sıkıldığımı hatırladığım- bir kitaptı Şeker Portakalı. Bahsettiğim sansür meselesi ortaya çıktığında hayal meyal anımsıyordum neyden bahsettiğini. Geçenlerde Can Yayınları'nın yeni kapağıyla geçiverince elime (ki bu radikal değişim sürecinde yayınevinin nadir başarılı tasarımlarından birisi olmuş Utku Lomlu imzası taşıyan bu kapak) yeniden okuma fırsatı buldum. Yetişkinler için ayrı, çocuklar için ayrı bir kitapmış meğerse Şeker Portakalı, bu sefer de bunları düşündürttü işte bana...

Çocuk olmak ne zor iş!

Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos - Can Yayınları, 182 s.

3 comments: